Bazen bir hayvandan bile öğrenebileceğimiz çok şey vardır
sayın okuyucu.sonunda kendimizden
utanma ihtimalini göze alırsak tabi. Bunu göze alamayacak insanlar akabinde bizlere
pavlovun köpeğinin nasıl koşullandığını ya da kafeslerinde aç kalıp parmakları içlerine
giremeyecek kadar ince borulardaki fıstıkları suyun kaldırma kuvvetini
kulalnarak almayı başaran maymunlardan bahsedeceklerdir. Evet ama birazdan sizlere
kendisinden behsedecceğim bu hayvan ne bir bilim adamınca koşullandırılmış
ve adını edilgen biçimde olsa da bilim kitaplarına yazdırmış ne de bir açlıkla
yüzleşmek zorunda kalmıştır. Ömürlerinin sonuna kadar tek bir eşle yaşamayı
seçmek, o eşi de seçmek için yıllarca
gökyüzünde uçmak ve buluncaya kadar da yere inmemek, çocukları için yaptıkları işbölümü
hepsi onun doğasında var. İşte bu mükemmel hayvanın adı albatros sayın okuyucu.
Albatrosları daha iyi tanımak için belki de yaşadıkları
coğrafyadan başlasak daha iyi olur. Albatrosların yaşadığı coğrafya Güney
Okyanusunun, fırtınaların fırtınalarla çarpıştığı, o buzsu ve yalnız dünyadır. Sağuk
buz tepelerinin soğuğunu sırtında taşıyan rüzgar albatrosun saatlerce
gökyüzünde tek bir kanat çırpmasıyla uçmasını sağlayan rüzgardır da aynı
zamanda. Çok az kanat çırpar. Gerisi rüzgarın ritmine kalmış. Yumuşak kavislerle, kilometrelerce uçar.
Saatlerce ya da günlerce değil, yıllarca uçar. Hiç konmadan, yıllarca. Boşuna
değildir elbette bu çaba. Bir yıl önce vedalaştığı eşiyle buluşmak ya da
hayatının boyunca kendisine eş olacak eşiyle tanışmak için yolundan sapmadan
günlerce uçarlar. Hayatı boyunca çünkü tekeşlidirler ve eşi öldüğünde bile başkasını
aramazlar. Hatta bir daha ki sene eşleri bir balıkçı ağına veya kancasına
takılıp buluştukları adaya hiç gelemeyecek olsa bile onlar mutlak yalnılzığı
tercih ederler. Hiç bir aksilik çıkmayıp adaya ulaştıklarında ise erkek
albatroslar adaya ilk gelen olur ve dişisi gelene kadar bir sene önce
bıraktıkları yuvayı bulur ve onarır. Ve tabi ki dişi kuş da adaya indiğinde
erkeğini ve yuvasını bulmakta en ufak bir zorluk çekmez. Ve hasretli bir
kanatlaşma, koklaşma, gagalaşma...Sonrasında aşkalarını meyvesi için 78 gün boyunca
sırayla kuluçyaya yatarlar. Bu Yavru dünyaya geldikten sonra da yaklaşık yedi
hafta süreyle yanından hiç ayrılmadan onu beslerler.
Kış tamamen bastırdığında yavrularını yalnız bırakıp yiyecek
bulmak için okyanusa açılırlar. Yavru her türlü hava koşuluna alışırken anne ve
babası ona her üç günde bir yiyecek
getirir. Sonunda kış bitmiş ve yavru artık uçuşa hazır haldedir. Kış günleri boyunca hareketsiz vücudu hantallaşsa
da kanat egzersizleri ve yürüyüşlerle zayıflamaya başlar. Hazır oldğunda, hızlı
adımlarla adanın yüksek kayalıklarından birinden kendini rüzgara bırakır. Uçar.
Bu ilk uçuşundan sonra bir daha yıllarca hiç konmaz. O, soğuk okyanusta yorulmak
bilmeyen yalnız bir kuştur. Rüzgarla okyanusla dalgayla tanışıklıktan sonra, öğrenmesi
gereken ne varsa öğrenene kadar yaklaşık beş yıl geçer. Doğduğu adaya, tıpkı
seneler önce kendi anne babasının yaptığı gibi hayatının tek eşini bulmaya gelir.
Yine de çiftlerşmesi için yedi yıl daha
gerekir. Olgun bir albatros olduğunda ise hayatının tek bir aşka adanmış ritmi
başlayacaktır. Bir albatrosun ömrü ise tüm sert hava koşullarına rağmen
rüzgarın, dalganın, okyanusun tadını çıkartacak ve en önemlisi eşiyle geçirecek mutlu bir hayata yetecek kadar uzundur. Bir insan ömrü kadar; 70-80 yıl. Kendi
eşiyle bir yavru sahibi olduktan sonrada yavruyu büyütmek için adada 12 ayını geçirecek sonunda eşine veda edecek, Antarktika’nın soğuk ve sert rüzgârına dev
kanatlarını serip okyanustaki yalnızlığına uçup gidecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder