Dirilişimde yalnızdım. Sadece monologlarımın arasına
sıkışmış sorUlarım vardı. Nasıl geldim o sokağın o noktasına bilmiyordum. Nerde
ve ne üzerine başladı benim o noktaya kadarki küçük seyehatim bilmiyordum. Kendime
geldiğimde arnavut kaldırımlı bir sokakta yürüyordum. Sokağın adı önemli değil.
Adına ''aşina sokak'' diyelim. Hani o hiç geride bırakamadığım Rumeli şehrinin
güzel sokaklarından biri sadece. Şehrin kalbindeydim. Gölgem upuzundu, vakit belli ki akşamüstüydü. Sokakta elindekileri
taşımakta zorluk çeken yaşlı teyzeler, ellerinde pideleriyle evlerine yetişmeye
çalışan bisikletli amcalar ve çocuklar vardı bir de bu çocukları eve çağırmakta
olan çazgır kadınlar vardı. Pencerelerden süzülmesin diye güneşin son demi
veyahut çocuk sesleri, allı morlu perdeler çekilmişti çoktan. İnsanoğlu yine sıyrıldı
diye düşündüm o günkü tüm renklerinden, hayallerinden seslerinden. Neyse ki ben bir hayalet gibi sessizdim ve saydam oldğumu düşünüyordum. Ta ki biri beni farkedene kadar. Artık ben de o renklerden biriydim. Ve belki
de bir hikayenin başladığı bu yerde, bu şehrin kalbinde, kalbimi dinliyordum, diğerlerinin kalbimin sesi duyacağından korkarak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder