Copernicus ’un 1514 yılında ileri sürdüğü Aristoteles-Ptolemy'nin
Dünya merkezli sistemine karşı Güneş merkezli sistemin, gök cisimlerinin
hareketlerini açıklamakta daha başarılı olabileceği görüşü devrim
niteliğindedir. Bir dönüm noktasıdır bu görüş. Hatta bilim dünyasında az ayüstü
evren (uplunar) ve ay altı (suplunar) arasındaki bir dolunay kadar kusursuzdur (tabi
bu kusursuzlukta Copernicus’tan sonra Kepler ve Tycho Brahe'nin gözlemlerinin
ve model üstündeki değerlendirmelerinin de payı vardır). Yine de Aristoteles’in
dünya merkezli görüşü 16. Yüzyıla kadar hüküm sürmüştür felsefe dünyasında. Bu
görüşe göre, küre en mükemmel biçim olduğu için, evren küreseldir ve bir
kürenin merkezi olduğu için evren sonludur. Yer evrenin merkezinde bulunur ve
bu yüzden, evrenin merkezi aynı zamanda Yer'in de merkezidir. Bir tek evren
vardır ve bu evren her yeri doldurur; bu nedenle evren-ötesi veya evren-dışı
yoktur. Aristoteles, Ay, Güneş ve gezegenlerin devinimlerini anlamlandırmak
için Eudoxos'un ortak merkezli küreler sistemini kabul etmiştir. Bu küreler
sisteminde ise en dışta bulunan Yıldızlar Küresi, yani evreni harekete getiren
ilk hareket ettirici, aynı zamanda en yüksek tanrıdır. Metafizik'te ise,
Yıldızlar Küresi'nin ötesinde, sevenin sevileni etkilediği gibi gökyüzü
hareketlerini etkileyen, hareketsiz bir hareket ettiricinin bulunduğunu
söylemiştir.
Bu mevcut sistemde yerden aya kadar olan evren dönemin gözlem
aletleriyle gözlemlenmekteydi. Evrenin bu görünebilir kısmına sublunar sistem denmiştir.
Diğer gök cisimleri, Güneş ve yıldızlar çok uzakta olduğundan gözlemlenmesi ve tanımlanması mümkün değildi o vakitler. Bu
yüzden evrenin bu kısmına da uplunar denildi. Bu iki evren yapı bakımından çok
farklıdır. Ayüstü Evren ve burada yer alan gökcisimleri, eterden(bir nevi
boşluk) oluşmuştur; eterin, mükemmel doğası, Ayüstü Evren'e ezelî ve ebedî bir
mükemmellik sağlar. Buna karşılık, Ayaltı Evren, her türlü değişimin, oluş ve
bozuluşun yer aldığı bir evrendir. Ayaltı evren sadece kutsal bilinen
kusursuzluk abidesi ayüstü evrenin sadece ve sadece bir yansımasdır.
Bu kuram,müslüman felsefe dünyasında, Fârâbî ve ibn Sinâ gibi önde gelen filozoflar
tarafından da benimsenmiş ve Kuran-ı Kerim'de tasvir edilen Tanrı ve Evren
anlayışıyla uzlaştırılmaya çalışılmıştır. Arapça’da "Dünya"
kelimesinin kökeni bu konuda çok önemli bir anlam içerir. Kelime, Arapça'daki
"deniy" sıfatından türemiştir. "Deniy" ise, alçak, düşük,
basit, değersiz gibi anlamlara gelmektedir. Bu durumda "dünya"
kelimesi de, bu sıfatları içeren bir mekan anlamını taşır. Bu mekanda eğer
koşullar el verirse kusursuz bir hayat sürebileceğimize inanırız. Oysa kusursuzluk
aslında Aristoteles’in de savunduğu gibi ayüstü evrene, o evrendeki tanrı olduğuna
inanılan yıldızlar küresine mahsustur. Bu açıdan baktığımızda Aristoteles’in
kuramı insanı yani dünyayı evrenin merkezine yerleştirmesiyle çelişmektese de bahsettiği
ayaltı ve ayüstü evrenin niteliklerini gözönünde bulundurduğmuzda çok da
yanılgıya düşmemiş diye düşünüyorum.
Bu benim naçizane fikrimdir ama bir din felsefecisi buulsam
sormak isterim.
Tam da bunları yazarken aklıma bir şarkı takıldı: the dark
side of the moon(pink floyd’tan). Sözleri ise şöyledir;
try a run, try a hide,
escape your only truth, for a while
live the past, create a picture, it won't last
a million colours to a lie, it won't last
when the sun is cold and black
when you wanna scream and shout
and the record plays the dark side of the moon
brighter days, on a distant shore
you realized it's steep, to the top
when the sun is cold and black
when you wanna scream and shout
and the record plays the dark side of the moon
when the sun is cold and black
when you wanna scream and shout
and the record plays the dark side of the moon
so good.. let me lose myself..
so good.. let me lose myself..
when the sun is cold and black
when you wanna scream and shout
and the record plays the darkside of the moon
when the sun is cold and black
when you wanna scream and shout
and the record plays the darkside of the moon
when the sun is cold and black
when you wanna scream and shout
and the record plays the darkside of the moon
keyifli ve bilgilendirici bir yazı olmuş...:)
YanıtlaSilsevenin sevileni etkilediği gibi gökyüzü hareketlerini etkileyen, hareketsiz bir hareket ettiricinin olması gerektiğinin bilinci de çok önemli bir fikir döneme göre...
sevgiler,
insanlar her daim sadece bakmakla kalmayıp görmeyi bilmişlerdir,ismine belki Allah veya Tanrı demediler fakat,varlığından haberdardılar.
YanıtlaSil