''Bu dünyadaki insanlar bir mum alevinin önündeki üç pervane gibidirler. İlki aleve yaklaşır ve şöyle der:
Ben aşkı biliyorum. İkincisinin kanatları yaklaşarak aleve değdi ve o dedi: ben aşkın ateşinin nasıl yaktığını bilirim.Üçüncüsü kendini hiç tereddüt etmeden ateşin kalbine attı ve ateş onu eritti. Yalnızca o bildi: Gerçek aşk nedir.''
''Evlâdım, bir damla suyla tatmin olmak için uğraşacağına Kendini O’nun nehirine bırakmalısın.''
“İkimiz bir araya gelince,Sen ve ben…iki farklı beden tek ruhuz, Sen ve ben...sen ve benden müstesna,aynı neşenin sevinci.Nafile sözcüklerden dingin ve hür, Sen ve ben.”
- Hasan, Seni bekliyordum.
+ Beni mi bekliyordun?
- İntikalime tanık olman için.
+ Neden ben? Ben ölümden çok korkarım
- Muhakkak. Eğer bebeğe zifiri karanlıkta Anne karnında şöyle denseydi: “Dışarıda ışığın dünyası var,
Yüksek dağları, Muntazam denizleri, Engebeli düzlükleri, Çiçek açan muhteşem bahçeleri, nehirleri,
Yıldızlarla dolu seması Ve parlayan güneşiyle Ve sen tüm bu ihtişama rağmen, Burada karanlıklar arasındasın… ”
Doğmamış sabî, Bu ihtişam hakkında hiçbirşey bilmez, Ve hiçbirine inanmazdı. Tıpkı bizim ölümle karşılaşmamız gibi.
Bunun içindir ki, korkuyoruz.
+ Fakat ölümün içinde nur olamaz, Çünkü o her şeyin sonudur.
- Bidâyeti olmayan şeyin, Nihâyeti nasıl olur? Hasan, evladım, Zifaf gecemde mahzun durma.
+ Zifaf gecen mi?
- Evet, ebediyet ile nikâh gecem. Vakit geldi. Şimdi beni yalnız bırak. Sonra vücudumu kumla örtmek için dön…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder