Yüzüme bak
ve yüzümü hırpala yüzümü değiştir, dağlı bir anlatım bırak sen her hafta oğlunu leğende yıkayan yaban, diri memelerinden ısırmak dudaklarındaki tuzu dudaklarıma almak için çok oldu tepelere vurdum kendimi bulutlara karıştım ve karanlık kahvelerde tıraşı uzamış adamlardan huylarını öğrendim senin. Mahmur bir tohumdun delikanlı bağrıma. Ve hatırlıyorum lokavt vardı bezgin fabrika düdüklerinin dizlerine yatırılmış olan sabah senin kalbini kakışlardı Tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar polisin sevmediği genç adamlar sokaklarda patronları kudurtan gazeteler satarlardı. Ey şehre başaklar: militan ruhlar ekleyen hayat! Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken izmarit toplayan çocukların üstüne çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin bacımı koyvermiyorken şizofreni, yüzüme bak ve rahmini bana doğru tekrarla ben öyle bilirim ki yaşamak berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır çünkü biz savaşmasak anamın giydiği pazen sofrada böldüğümüz somun yani ıscacık benekleri çocukluğumun cılk yaralar halinde; yayılırlar toprağa etlerimiz kokar gökyüzünü kokutur çünkü biz savaşmasak Uzak Asya'dan çekik gözlerimiz Küba'dan kıvırcık sakallarımızla savaşmasak güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu'da Ke san'da, Kandehar'da ümüğüne basılır mı vahşetin ve sen boynunu öperken beni sarhoş bir okyanusla titreten hayat sevgilim olur musun. Ben savaşarak senin bulanık saçlarından tutp kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya dünya kirletilmez bir inatla dönüyor altımıza yıldızlar seriliyor yüzüm suya davranıyor koşaraktan. ve inzal. |
24.10.2011
Sevgilim Hayat
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder