Ciğerinize dokunacak bir cefakâr anne- hasta oğul ilişkisi.
Kadının tüm maddi sıkıntılar içinde çocuğu için yaptıkları,
yeri geldiğinde çocuğunun saldırısına uğraması ve çocuğunun ona ettiği küfürler
göz önüne alındığında annenin onu hastaneye teslim etmesini yadırgayamıyor
insan. Yönetmen böyle düşünmemiz için film boyunca çalışmış gibi. Dolayısıyla kadın
haklı mı değil mi sorgulamıyoruz. Filmin en çarpıcı sahnelerinden biri de
bu zaten; çocuğun hastanenin önünde annesi tarafından terkedildiğini anladığı
sahne ve tam da bu esnada yağmurun başlaması. Diğer bir etkileyici sahne tabi
çocuğun hastanede deli gömleğinden kurtulup pencereye doğru koşması ve böylece
filmin bitişi.
Oyunculuk gerçekten iyi. Genç oyuncunun, iniş çıkışları, öfke krizlerive sonunda pişmanlıkları daha başka nasıl geçirilebilirdi
izleyiciye. Ve tabi ki kadının her şeye rağmen güçlü olmaya çalışması. Ki,
mahkeme celbi geldiğinde kadının hiç bir şey olmamış gibi yemeğe dönmesi ya da tek
desteği arkadaşının artık başka bir şehre taşındığını öğrendiğinde güçlü
görünme çabası, oyunculuk anlamında şaha kalkıştır bence. Bence tüm film
boyunca bakımlı bakımlı ortalarda gezmesi ve güzelliği kadına kendini güçlü
hissettiren bir şeydi sanırım.
Oyunculuğun yanında teknik anlamda da film başarılı. Filmin kare
bir ekranla başlayıp filmin bir yerinde geniş ekrana dönmesi ve bunun annenin çocuğu
ve onun geleceği için güzel hayaller kurduğu, sanki ‘’böyle olmasaydı, nasıl
olurdu’’nun cevabını aradığı sahnelere tekabül etmesi güzel bir oyun olmuş. Tüm
acı gerçeklerin kare bir ekrana sıkışıp, bir anda güzel hayallerle geniş bir
ekrana yayılması güzel bir hareket.
Annelerin bir gün uyanıp da çocuklarını sevmeyeceği bir zaman yoktur
Steve: birbirimizi hala seviyoruz, değil mi?
Die: en iyi yaptığımız şey bu ahbap.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder