ankara'ya...
Ankara, seni şavrole tamponu gibi kara bıyığının altından pis pis gülen şehir, ömrümü çürütsen de, seni sever oldum son günlerde. Son günlerim geldi diye mi en güzel yüzünü gösterdin yoksa seni özleyecek olmamdan mı sever oldum seni bilemiyorum. Neticede önünde hürmetle eğilip elini öpüyorum. Kokoreç kokan gecelerini, Sakarya’nı, dolmuş duraklarını, korsan kitaplarını, çiçekçilerinin dibinden burnumu çeke çeke yürümeyi seviyorum. Bu politik havalarını seviyorum, afranı tafranı, karanfilin ezgisine kendimi kaptırıp tebessüm edişimi seviyorum. Ama bu sefer güldürmedin Ankara, evet düşündürdün, evet bu akşam. Boru değil la. Altı sene. Sığdırdıklarım, sığdıramadıklarım, bazen taşanlar bazen bol gelen her şey paslanmış bir kancayla sağlanmış gibi fikrime, gidemez de mi olacaktım yani. Terk edemez de mi? Mecburum, bileti çoktan kesilmiş, çoktan yolunda olması gereken bir yolcu için yazılmış o hicazkâr şarkı şimdi benim dilimde. Mecburum, elini son kez öpüp gidiyorum yanıma yolluk diye koyduğun anılarımı da alarak. Elini ayağını öpeyim Ankara demek faydasız biliyorum, gitmekteyim kendimi sana borçlu sayarak ve benden aldıklarını sana helal ederek.
Not : niye bu kadar dramatize ettim onu da bilmiyorum, neyse..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder