Arefe günündeyiz. Ben yeni yeni uykudan kalkmış ve
bilgisayarımı açmıştım ki, annemin sesi duyuldu yatak odasından:
‘’gel gel.’’
Eger ’’gel bi’’ deseydi ya da ‘’gelsene azcık’’ deseydi
yerimden kalkmayabilirdim çünkü bilirdim ki bir iş buyuracak. Tüller geçirelecek,
ya da ocaktaki yemeği karıştırmamı isteyecek. Ama ‘’gel gel’’ demişti. Bu demekti
ki merak edilecek birşeyler var. Ya bir arkadaşının kızını anlatacak ballandıra
ballandıra ya da kendince önemli bir dedikoduyu benimle paylaşacak. Kız kardeşim
evlenip gittiğinden beri bu misyonu bana yüklemişti. Şimdilik bir şikayetim yok.
Yapacak daha kıymetli şeylerim de yok zaten bugunlerde.
İşte bu yüzden hiç şikayet etmeden yerimden kalktım. Odasına
gittim. Baktım ki çeyizini açmış havalandırıyor. İşte o zaman anladım ki eskiye
döneceğiz bugün. Annem bana daha önce defalarca bahsetmişti çocukluğundan
gençliğinden ve evliliğinin o zor yıllarından. Ama bugun somut örnekle
gelmişti.
Elinde yeşil bir kumaş parçası tutuyordu. O günden önce sorsanız
şu erkek halime’’ bu nedir’’ diye, bir cevap veremeyebilirdim. Baktım annem
susuyordu bu sefer ben sordum:
‘’Ne ki bu?’’
‘’Bu benim duvağım’’
‘’Böyle duvak mı olur anne?’’
‘’O zamanlar böyleydi. Kız evden çıkarken böyle takınırlardı’’
dedi aynı zamanda başını bu duvakla tekrardan örterek. Onu izliyordum dikkatli
dikkatli.Sonra duvağı başından alırken lekeleri gösterdi;
‘’Bak bunlar da gözyaşlarım’’
‘'Anne onlar siyah leke ama’’
‘’Rimel onlar’’
‘’Hımm’’ diyebildiysem de sadece, bu tıkandığımdandır.
-Sakladım işte, ben ölünce anarsınız beni. Annemin duvağıydı
işte bu diye’’
‘’Nerden çıktı ki şimdi anne’’
Gerçekten nerden çıkmıştı ki şimdi bu ölüm lafı. Oda birden
soğudu sanki. Bir kez daha tıkandım. Neyseki duvağını katlayıp yerine koydu. Sonra
çeyizinden parçalar gösterdi. Kanaviçe nedir ilk o gün öğrendim. Allısı morlusu
bir sürü kanaviçe vardı. Hepsinin de ilginç ilginç isimleri vardı: tren yolu,
saray süpürgesi , gelincik, anıtkabir, kartopu ve niceleri...
‘’Çok çeyiz getirdim ben babana gelirken.hepsini de
gündeliğe giderek yaptım.dedenizden isteyemezdim ki’’
‘’Valla ha marifetli kadınsın anne’’ dedim. Annem gerçekten
marifetli bir kadındı. Birkez daha gurur duydum annemle.
‘’Anne şimdi bu tarz eski şeylere çok tamah ediyolar, bunların
çok alıcısı olur’’ dedim ama o anın hassasiyetine uygun cümleler olmadığını
anladım hemen:
‘’Evet hakketten öyle’’
‘’Ama bunlar satılmaz ki, bunlar çok kıymetli’’ dedim. Gerçekten
de öyleydi.
‘’Evet nasıl satılsın bunlar’’ dedi sanki biraz da
rahatlamıştı.
Sonra yastıkbaşlarını, çetikleri, örme çorapları, yazmaları,
iğne oyalarını, yatak örtülerini, masa ötrülerini, dantelleri gösterdi. Hepsi el
emeği göz nuruydu. Herşeyden iki parça vardı:
‘’Yarısı abine, yarısı sana; gelinler istediklerini,
beğendiklerini alsınlar, kardeşine zaten verdim’’ dedi sanki vasiyet
edermişçesine. Birkez daha tıkandım. Sesimi biraz yükselterek;
‘’Anne şimdi kız anneleri bile bu kadar çeyiz yapmıyor, ne
gerek var ki’’
‘’Olsun’’ dedi
Sonra sandıktan çıkardıklarını tamamen yerine koyana kadar
yanında bekledim ve onu izledim yüreğim burkula burkula.
Anneler... Anlattıklarınız ne kadar da tanıdık :)
YanıtlaSilhep tanıdıktır ama niye her defasında bu kadar vurucu olur hikayeleri? bilemiyorum.
YanıtlaSil