‘’Neden C’ler K, W’ler de V diye okunuyor ki’’ diye sordum.
‘’Öyle işte,kural bu’’ dedi aile tanıdığımız.
Küçüktüm daha. Aldığım ilk hediyelerden birisiydi Charles Dickens’ın
Oliwer Twist’i. Ciltli ve eski bir kitap. Sayfalarından birkaçı eksikti.
‘’Zaten romanın gidişatından anlayacaksın eksik kısımlarda
neler olup bittiğini’’ dedi.
‘’heee’’ dedim sadece. Sevmemiştim bu durumu.
Ben de ikinci kitapla ilgilenmeye başladım. Bir öykü kitabı;
Ömer Seyfettin’in Falaka’sı. Kapağının üstünde kabasakallı şişman bir adam, elinde sopa gibi birşey, epeyce de
sinirli. Neden kızdığını merak ettim.
‘’Sonra okurum ben bunu’’ dedim ve üçüncü ve son kitaba
geçtim; Keloğlan ve Ali Cengiz oyunları. Kitap tahmin edersiniz ki bir masal kitabıdır. İçinde benim yaşımdaki her çocuğun ilgisini çekebilecek resimler vardı. Daha o
gün okudum. Zaten incecik bir kitaptı.
İlk aldığım hediyeler bunlardı ve sahibi olduğum ilk
kitaplar. O günden sonra merak saldım kitaplara. Kalınca kitapları okumaya
gözüm almasa da o küçücük köy okulunun kitaplığını tek tek elden geçirdim. Öğretmenimizin düzenli olarak yaptığı hızlı
okuma yarışmasında birinci olmaya başlamıştım bile. Benim
kadar alakalı biri de yoktu zaten. Her dönemin başında sınıf
başkanlığına aday gösterilsem de, kitaplık koluna seçilmek isterdim. O küçücük
kitaplığın anahtarını elimde tutmak isterdim nedense. Ulvi bir görevmiş gibi.
Sonunda kendi kitaplığımı oluşturmaya karar verdim. Bir gün
eve gelip çekyatın bir bölmesini tamamen boşaltıp kitaplarımı dizdim. Elimde sadece
bahsettiğim üç kitap vardı gerçi. Bunların yanına ‘ünite’ dediğimiz haftalık
dergilerimi, ders kitaplarımı ve defterlerimi koydum. Bir de amcamın oğlundan okumak
üzere ödünç aldığım çizgi romanlar vardı; Çelik Bilek, Zagor ve illaki Redkit. Doğal
olarak o yaşlarda hala resimli şeylere ilgi duyardım. Bu kadar küçüktü işte
kütüphanem. Zamanla benimle büyüdü. Ama o üç kitap hala yoktur elimde. Ne oldular,nereye
gittiler hiç bilemiyorum.
İşte bu da bir kütüphanenin kuruluş öyküsü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder