Kimi şehirler sadece vardırlar, orda çok uzakta bir yerde,
kilometrelerce değil belki, gönüllerce uzakta. Bazıları ise çok önemli yerler
edinir hayatınızda.
Ankara’da ne kadar dirensem de, arsız bir çocuk gibi paçamda
eteğimde. Yine gittim bu şehre. Mezuniyet törenimden tam beş ay sonra vatani
görevimi yapmak üzere. Askerliğimi hiç bilmediğim bir şehirde yapmaktansa
senelerce yaşadığım Ankara’da yapacak olmam ailemi sevindirmişti, hatta babam
rekat rekat şükür namazları da kılmıştı yerlerin açıklandığı o gece. Ben en çok
aylardır görmediğim arkadaşlarımı göreceğimden memnundum. Yoksa farklı bir şehri
tatmak da güzel olurdu ya Ankara musade etmemişti, yine yapmıştı arsızlığını...
Öyle ya da böyle Ankara’da Mamak’da askerdim. Bu
yazıyı da kaleme alış sebebim askerliğimden bahsetmekti zaten ya da askerlik olduğunu
zannettiğim şeyden, fakat vazgeçtim. Bir kalemde yazdıklarımı bir kalemde sildim. Bir anlamı yoktu anımsamanın. Üstelik bu blogda durduğu süre de hep hatırlayacaktım.Diyeceksiniz ki bu kadar kötü müydü.Belki öyle belki değil. Önemli olan bitmesi. Yoksa askerin tek ulvi görevi safak saymak olmazdı.Ben de saymayacaktım ama sayar buldum kendimi bir gün. Sayılacak tüm şafaklar bittiğindeyse davulla zurnayla gittiğim askerlikten, yılgın, bezgin, hasta, gergin, kilo vermiş, esmerleşmiş, birazda gençliğe inancını yitirmiş, Türkiye'nin geleceğinden ümidini kesmiş bir şekilde döndüm.Allah vere de bir savaş çıkmaya dedirtti bu askerlik bana.
Salt kötü değildi elbet, silah arkadaşlarım-İsmail ve Mustafa çavuşlar bilhassa-,onlarla ettiğimiz hoş sohbetler, Mamak'a doğru yaktığımız türküler yanıma kar kalanlardır. Bunlar da yeter artar. Ha bir de foto-film çavuşu olduğumdan zaten mevcut olan fotografçılık ve photoshop bilgisine birazını daha ekledim.Başlarda emir üzerine olsa da sonraları kendi zaafım yahut irademle merak saldığım kuş gözlemciliğine askerde başladım.Bir süre fotoğraf makinesine dokunmak istemesem de bir tarlakuşunun peşine düşeceğime eminim.
Bir de fotoğraf eklemeli bu yazının sonunda;