29.12.2012

Sen Uyurken Ben Geceleri

nedendir bilmem
oysa denizi olan bir şehirde de büyümemiştim
doktorun hastasının ayağına imamla geldiği
daracık sokaklardı sensiz zamanlar
tarlalarında insanların kavrulduğu o kasabalarda
yaşlıların söylene söylene
çocukların topuklarını ovması
bir yandan doğum yapacak kadınlara dualar okuması
bunların hepsi olasıydı belki o kasabalarda
ama seni özleyişim?

oysa denizi olan bir şehirde de büyümemiştim
dünyanın tüm çözülemez gibi görünen sorunlarından uzak
dalgaların sesini dinler gibiyim
sen uyurken sere serpe
ay gibi bir lambanın altında bembeyazsın
elinden kadın olmaktan başka birşey gelmediğini düşünenlere inat
deniz oluyorsun
dalga oluyorsun ayak parmaklarımın ucunda
kuş oluyorsun
uçuyorsun kasabadan çok uzaklara.

25.12.2012

Bilirim Bir Kışa Hazırlanmayı

Sana bir boyun atkısı gerek. Çünkü kış geldi.
Ve sular bir uzun geçmişe hazırlanır. Nerdeyse.
Bir çocuk ölür. Bir kadın hastalanır. Odalar
bulutlanır.
Su içmekten. Uzak. Bir köfte kokusundan
İnsan
uzak
bir memleket havasından.
Belli belirsiz bir şeylerden utanır.
Yapışkan ve dayanıksız bir vidanın eşliğinde
Gece.
Hatırlarız bir günlerde üşümediklerimizi.
Üşümeyeceklerimizi.

Kimilerine bir şarkı gibi gelir bütün bunlar. Oysa.
Bir kez daha söylüyorum üstümüze yağanları.
Uzuneski.
Olumsuz. Güneşe aykırı.
Haziran mintanları. Kopkoyu kent garları.
Alınıp götürülenler. Yerlerine konanlar.
Anladığımız ve.
Şaştığımız kalabalıklar. Bir korku
aşka benzer yalınlığı. Bir korku.
Kuduz korkusu gibi sudan.
Bir korku.
Semercilerin. Bakırcıların. Nalbantların. Arzuhalcilerin.
Kantarcıların ve demircilerin ve çilingirlerin.
Parmakçıların dinsizlik korkusu. Takunyecilerin.
Bir odada kalanların ölüm korkusu.
Bileycilerin, bezzazların ve ölü yıkayıcıların.
Ve pazarcıların. Gökyüzü korkusu.
Bütün garipliğiyle esnaf çarşılarının
ve uygunluğuyla ve yenilmişliğiyle
bir sancı gibi dolanır içimizi.

Yarı aç yarı tok dolaştığımız bir Ankara'da
Bir haşhaş gibi sanki. Bir acı su.
Bir yağmur cömertliğiyle Anadolu'dan
dolaşır içimizi.
Onların akşamları.

Yaralı olmak
yerinde olmamak
uzun gecikmesi son kesinliğin
bir sabah biliyoruz elbet neyi bölüştüğümüzü
göz göze
bakışınca. Biliyoruz
neyi bölüştüğümüzü.
Konuşmasak da.

Şimdi tutalım bu diriliği artık. Zamanıdır.
Zamanıdır. Neredeyse kar başlar. Küçük kuşlar ölür.
Semerciler ve dilsizler ölür.
Seninle ben kalırız. Yeni bir yaşamaya.
Gökler ve kentler ufalır. Seninle ben kalırız.
O şarkı sanılanlar bir kavga halini alır.
Neredeyse kar başlar.
Birini düşünür gibi oluruz. Biliyorum
Ellerin de üşür. Biliyorum ama
Isıtabilirsin onları. O ateşte.
Hazırsın da. Biliyorum. Ama
sana bir boyun atkısı gerek. Kış geldi.

18.12.2012

Şiirsin Diye

sırf şiir yazacağım diye
topladım evin dağınık halini
yıkadım birikmiş bulaşıkları
ve pencereyi açtım
aldım içeri
sokağın ıslak yalnızlığı
çocukların düğüne giderken söyledikleri şarkıları

14.12.2012

Palyaço

i.
kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının
belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize
kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi
bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım
herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz
biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde
ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz
ii.
umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun
bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!
hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu
gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte
rakı doldurun! eksilmesin
iii.
bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz
hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
”duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz
hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum
kahrol, kahrol!
diyorum
iv.
geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
”olur öyle” dedi palyaço,
”herkes alçaktır biraz”
”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz
”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim
ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim
örneğin;
geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim
ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz
v.
kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan”
dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz
bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi
biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz
vi.
haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz

10.12.2012

Kimse Söylemedi Ona

bir körün
bırakın bir sardunyayı
bırakın bir elmayı
elleriyle gökyüzünü
maviyi anlatmaya çalıştığı saatlerde

tam şurası üşüyordu ama
kimse söylemedi ona
serseri bir bulutun göğü çoktan kararttığını
dilsiz bir masaldı gönlündenki çaba
belki içinden geçirdi ama
kimse söylemedi ona

oysa hüzün en iyi anlattığı şeydi
yazdan kışa
gündüzden geceye geçerken

7.12.2012

Ekmek Arası


İlgi duymuyordum. Hiçbir şeye ilgi duymuyordum. Nasıl kaçabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü. Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. onlardan uzak olmak istiyordum. Gidecek yerim yoktu ama. İntihar? Tanrım, çaba gerektiriyordu. Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi.

Bir Kayısı Ağacı


Ben bir kayısı ağacıyım
Kırşehir’in Dinekbağı’ndan.
Küçücük bir ev önünde yaşarım yapyanlız.
Yılda bir çiçek açar,
yılda bir kayısı veririm,
avuç içi kadar.
Yaz olur,
bir kadın silkeler dallarımı,
bir çocuk yerde bağırır, güler,
bense hoşnut olurum.
Hem zaten benim
ne söğütler gibi nezaketim vardır,
ne kavaklar gibi gururum.
Ben bir kayısı ağacıyım
Kırşehir’in Dinekbağı’ndan.
Dinekbağı’nda üç insan severim,
bir çocuk,
bir genç kadın,
bir genç adam,
benim kadar sessiz sedasız,
benim kadar halim selim.
En güzel ay nisan ayı,
toprak yumuşak yumuşak,
en güzel ay nisan ayı.
Yamur yağdı, çiçek açtı,
bir hoş oldu içerim,
en güzel ay nisan ayı.
Kavaklar uzakta upuzun,
bir sağa, bir sola,
başı döner kavakların.
Ben bir kayısı ağacı,
başımda çiçeklerim.
Ben bir kayısı ağacı,
üç insan severim:
bir çocuk,
bir genç kadın,
bir genç adam.
Çocuğun adı Ahmet,
kadının adı Fatma,
adamın adı İbrahim.
Ahmet küçük ve sarı,
Fatma tombul ve beyaz,
İbrahim uzun ve narin.
Bir tek toprak odaları var üçünün,
toprak odanın bir tek penceresi.
Ben bir kayısı ağacı,
bazan eğilir bakarım odaya,
yerde bir eski yatakla yorgan görürüm,
duvarda bir eski kırık ayna,
yerde bir eski kilim,
bir eski hasır.
Bir kayısı ağacı,
bazan eğilir bakar odaya,
çiçeklerinden utanır.
Dün gece gaz yakamadılar,
ayışığında gördüm üçünü.
Üçünün suratı asık.
Önce oturup
zeytin ekmek, taze soğan yediler,
sonra baktılar birbirlerinin gözüne,
sonra esnediler.
Gökyüzü bembeyazdı.
Gökyüzü çiçeklerimin renginde.
Gökyüzünde kavaklar..
Fatma uzandı İbrahim’in yanına,
sağa döndü.
Tombul, beyaz yüzü pencerede,
gözleri açık durdu sabaha kadar.
Çiçeği en önce kayısı döker.
Ben bir kayısı ağacıyım,
döküyorum çiçeklerimi.
Yer beyaz beyaz,
başım yeşil yeşil,
kayısılarım memede.
Haziran gelecek,
güneş yakacaktır tepemi,
kayısılarım balla, şekerle dolacaktır.
Ben bir kayısı ağacıyım,
haziran gelecek,
avuç içi kadar kayısılarım
Ahmet’in ekmeğine katık olacaktır.
Ben bir kayısı ağacıyım.
Kötü bir düşüncedir almış beni.
Geçti bağları budama zamanı, dedim,
dedim, çarşıda dört döner İbrahim,
dedim ekmek parası,
zeytin parası,
gaz parası.
Dedim, insanlar
neden yaşatılmıyor
ağaçlar kadar olsun.
Ben bir kayısı ağacı.
Fatma’nın, İbrahim’in, Ahmet’in
yumurtası, şekeri, eti.
Gittikçe artmakta kederim.
Günlerden pazartesi.
Gene geldi, elinde çanta, o şişman adam.
Şişman adam bir düşman gibi beni seyreder,
ben şişman adamı bir düşman gibi seyrederim.
Durmuş İbrahim kapıda,
yüzü dalgın ve sinirli,
bakıyor eli çantalı şişman adama.
Şişman adam uzattı gövdeme elini,
pencereden korkmuş kuzular gibi baktı Ahmet,
büktü boynunu kuzular gibi.
Ben bir kayısı ağacı.
Gövdemde sarı kağıt.
Yol parasını verememiş İbrahim,
verilmiş haciz kararı.
Yapmayın, dedim.
yılda bir çiçek açarım, dedim.
Etmeyin, dedim.
ekmeğe katık oluyor kayısılarım, dedim.
Bir öğle vakti baktım,
kavaklar uzakta upuzun,
bir sağa,bir sola.
Ben kışlık odun,
altı lira…

5.12.2012


O kentte kimse mutlu olmadı, ama kimse de mutsuz değildi. Çünkü kimse inanmaz mutluluğa. O kenttesin. Bana kış mevsiminin ve ölümlerin şarkılarını bırakıyorsun.

18.11.2012

Çıkmaz Sokak

Yağmurun çıkmaz dediği
Bir başka sokak var mıdır bu şehirde
Gözlerinden başka

Ağlama artık
Avucumun içi gibi bilmem ben bu şehri
Üstelik şemsiyemi almadan çıkmışım yollara
Gözlerin kekeme bulvar ışıklarıyken
Buğulu camlar ardında

Büyükçekmece

Ben çoktum
Az kaldım istanbul’da
Onca beton ve hiç insan arasında
Unutuldum ben
Yazdıkça silinen şiirler gibi satır satır

Ben göldüm,
Deniz oldum
Çürüte çürüte mimar işi köprüleri yollarında

Ufaktan içerken rakımı
Büyüğünden çektim derdimi
Ben çektikçe sevdim Büyükçekmece’yi

Sigara

Biliyorum sevmiyorsun ama
Sen yine de yak
Bu gece
Beni
Seninle

26.08.2012

Mapushane Düşünceleri II

 
Şöyle karşı karşıya oturup
seninle rakı içmek istiyor canım.
Deniz güzeldir bu anda,
gökyüzü güzel.
Bilmem, sen ne dersin?
Düşün bir kere,
sanki bütün sıkıntılardan uzak,
bir bulut üstündesin.
Göğsünü kurular elleriyle
sarışın bir çocuk,
denizden yeni çıkmış,
gözleri pırıl pırıl,
sırtında su taneleri.
Olmuş bir elma rengindedir şimdi ufuk.
Bilirsin elbet,
içerken cesur değilim,
fakat korkmam.
Ama burda cesur olmak lazım her akşam.



11.08.2012

Cyrano de Bergerac

 
- Ne yapmak gerek peki?
Sağlam bir arka mı bulmalıyım?
Onu mu bellemeliyim?
Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
İstemem!

Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret ?
Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
Bir bakanın yüzünü güldürmek için
biraz şaklabanlık edip, Taklalar mı atmalıyım?
İstemem! Eksik olsun!
Her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli?
Sabah akşam dolasip pabuç mu eskitmeli?
Onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli?
İstemem! Eksik olsun böyle bir şöhret!

Eksik olsun!
Ciğeri beş para etmezlere mi "yetenekli" demeli?
Eleştiriden mi çekinmeli?
"Adım Mercuré dergisinde geçse" diye mi sayıklamalı?
İstemem! İstemem! Eksik olsun!
Korkmak, tükenmek, bitmek...
Şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
Dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
İstemem!
Eksik olsun!

İstemem! Eksik olsun!
Ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek...
Tek başına... Özgür olmak...
Dünyaya kendi gözlerinle bakmak...
Sesini çınlatmak,
aklına esince şapkanı yan yatırmak...
Bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak...
Ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek,
İsteyince Ay'a bile gidebilmek.
Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek.
Demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın.
Varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar.
Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?

- Dök içindeki öfkeyi dostum.
Ama saklama benden seni sevmediğini.

- Sus...

seslendiren: RÜŞTÜ ASYALI
Kaynak: CYRANO DE BERGERAC

6.08.2012

Palyaço

i.

kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi

bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz

ii.

umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte

rakı doldurun! eksilmesin

iii.

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz

hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
”duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz

hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum

kahrol, kahrol!
diyorum

iv.

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
”olur öyle” dedi palyaço,
”herkes alçaktır biraz”
”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz

”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

v.

kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan”
dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz

bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

vi.

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz

Kürk Mantolu Madonna



this young boy epitomizes our welsh ambivalent love for both rugby and music. this place, pant-y-wean, was once, in the 1930s, voted the most beautiful village in south wales, but it has long since been obliterated by opencast mining. when i asked what he was doing, he replied, “my mother gave it to me to mend.”

boy destroying piano, wales, 1961
photo by philip jones griffiths/magnum photos

Müthiş bir can sıkıntısına ve melankoliye düşmemek için ne kadar gayret gösterdiğimi görmüyor musun? Farz et ki biz, biz değiliz. Burayı dolduran bir sürü insandan biriyiz. Zaten onların da bakalım hepsi göründükleri gibi mi? İstemiyorum. Kendimi herkesin akıllısı veya duygulusu yerine koymak istemiyorum. İç gül!

5.08.2012

Ölüme Dair Konuşmalar/5

 man lights cigarette in daylight - black tuesday, 1939
posted by/ thanks to firsttimeuser
İşte ben hep böyle garip mahzun,
Bir şey beklermişcesine yaşıyorum.
Bazan öyle günlerim oluyor ki, Elâgözlüm,
Ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum..
Bazı bilmem, gün nasıl başladığında,
Kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan.
Yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
Bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman..

Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,
Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
Bu bir nimet, bu bir nimet, Elâgözlüm,
Bu yaşamak bir şiir, harikulâde.

Sen ki, saçından tırnağına kadar
Bir hürriyete bedelsin,
Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
Yaşadığın için güzelsin..

İşte böyle yeşil bulutlar misali senelerce,
Oradan oraya elinde kaderin.
Kimbilir kaç kere üstünden geçtim,
Şarkılar söyledim karşısında
Bir gün bana mezar olacak yerin..

Gerçi şimdi çağımız değilse de Elâgözlüm,
Bu bir kötü tecelli ki, nasıl diyeyim.
Bir gün bir kara gölge görürsen gözlerimde
Akşamsa beni uyut..
.......
Bir nefis sabahsa eğer, ölümü
Ellerin ellerimde bekliyeyim...

3.08.2012

Bir Açmaz Çiçektir Aşk


çiçek
dudağı olmayan utangaç bir kadındı sanki
susan
ve sanki hiç susamayan akşamüstleri
evimin sen köşesinde öylece duran

çiçek
dudağı olmayan utangaç bir kadındı sanki
neden açmıyordu akşamüstleri
yerini beğenmiyor olabilir miydi
yaralarımın en derinine ektiğimin çiçeği

Sen Desenli


“ben sana gülüm derimgülün ömrü uzamaya başlar..”demiş.. 

Kanepen nasıl da çiçek desenli
Sen gelip uzanınca geceleri

Büyükler, rakamları sever / Küçük Prens

 
Büyükler, rakamları sever. onlara yeni bir arkadaşınızdan söz ettiğinizde, size hiçbir zaman önemli şeyler sormazlar. hiçbir zaman “sesinin tonu nasıl? hangi oyunları sever? kelebek biriktiriyor mu?” diye sormazlar size. hep “kaç yaşında? kaç kardeşi var? kaç kilo? babası ne kadar kazanıyor?..” diye sorarlar.. ancak o zaman tanıdıklarını sanırlar onu.. büyüklere “pembe tuğladan, pencerelerinde sardunyalar, çatısında güvercinler olan… güzel bir ev gördüm” derseniz, bu evi bir türlü gözlerinde canlandıramazlar. onlara : “yüz bin franklık bir ev gördüm.” demeniz gerekir.. o zaman haykırırlar: “NE HOŞ!..”

Kelimeler - Oğuz Atay

 

"Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım?
Yok.
Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: "Nasıl?" kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan, bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Kelimeler... Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor."

30.07.2012

Bütün pencerelerde bekleyen benim


Bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
adın ekmeğe dönüşmüyor.






Unufağım


 "Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü''
 Cemal Süreya

Kadınım
Uyma sen
Güzel olsa da
Kadınların ekmek kuyruğuna girdiği sabahlara

Sen ki bakışı kuş bakışı olan kadın
Doyurmadığında karnını binlerce gökyüzü
Acıkan yanlarınla gel geceleri
Bulacağın umduğun da değildir belki ama
Sen yine de uyma onlara
Kadınların ekmek kuyruğuna girdiği sabahlara

Ekmek kırıntısıyim en şükürsüz sofralarda
Kadinim, sen uyma onlara
Ama bayat
Ama taze
Artık Allah ne verdiyse

29.07.2012

Kırlardan Geliyorlar

 
kırlardan geliyorlar ellerinde sümbülteber
elbette kırlardan kırlardan gelecekler
başka türlü nasıl güzelleşir bu akşamüstleri
söyleyin nasıl dayanılır dükkanlara depolara
bu katran kokusu başka türlü nasıl geçer

sonsuza varmadan bir önceyiz sanki
-o sayının da bir adı vardı unuttum -
her şey öyle saydam öyle madensel
kapıların kilitleri açık ve herkes uykusuz
hepsinin elinde bir saat bir sümbülteber

eskiden şaşardık bazı şeylerin yokluğuna
artık bu yokları var etmeyi usladık
ağaçları budadık omandan balıkları tuttuk denizden
hani bazı açılmaz sanılan kapıları omuzladık
çünkü herkesin elinde bir saat bir sümbülteber

hey koca dünya nasıl avucumuzdasın
nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden
çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin
elbette kırlardan gelecekler kırlardan
kırlardan gelecekler ellerinde sümbülteber

ey güzelim sümbül ve teber ey canım
gördüğüm sanki o değildi
sanki kuşlar albümünden bir maden

Yeditepe İstanbul'dan bir bölüm(Kırlardan Geliyorlar)



Bizden Selam Olsun Beylere

 

Eskiden...

Asıl olan aşktı,

Dinlemekti neyden

Aslımızı

 

Şimdilerin modası,

Dinlemek beyden

Aslımızı

Astarımızı

 

Gözlerin


B:Bir şiir geldi aklıma,adını bilmiyorum?
A:Hangi şiir acaba,şairini de hatırlamıyor musun?
B:Şairi ben olmalıyım
A:Bir adı yoktur belki
B:Olabilir
A:Ama yoksa da bir isim bulmak zor olmamalı eğer şairi sensen
B:Doğru ama yine de kolay değil
A:Ben yardımcı olabilirim belki,aklında kalan bir satırı var mı,ya da birkaç kelime?
B:Var elbette
İçinde bulut vardı şiirin
Sokaklar
Yapraklar vardı,
Galiba sonbahardı,
Üşümekten bahsediyordu çünkü,
Balkona düşen kuru yapraklardan,
Hüzün
Kendine bir yer arıyordu şiirde
Gelip çiçekli kanepende oturuyordu,
Yanında sen vardın,
Evet,evet,buldum!
Gözlerindi.
''Gözlerin''di şiirin adı
A:Gözlerim?
B:Hayır ‘’Gözlerin’’,
A:...
B:Ama dolmasın gözlerin,böyle böyle getirdin sonbaharı
A:Elimde değil.
B:Doğru gözlerinde...



27.07.2012

Kavaklar

 

Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.
Omzumda bir kesik el,
Ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.

Çay Bardakları



Giderken kümülüsler şehirden
Ve takınırken en güzel nazarlığını gök
Erkekler efkarlanıp iki tek atardı
Kadınlar domates doğrardı mutfakta
Sense bana gelirdin usul usul
Çay demlediğimi bilirdin akşamüstleri

Hoş geliyordun elbette
Bir şiir ellerinde hoş geliyordu
Şiirler...
Daha baştan güzel geliyordu bize
Kapağı yırtılmış bir kitabın içinde
Ben okurdum
Sen, o MİNİCİK güzel kadın
Dizini kırıp otururdun

Biz ikimiz
Öyle iyiydik, öyle güzeldik ki seninle
Ancak bir şiiri okuyunca kötü olurduk
Bir de öpüşünce
Ah bu dillerimiz
Ah bu kalplerimiz
Öpüşünce
Belli ki bir cezaydı bize
Doldurulması gereken boş çay bardakları



26.07.2012

Günaydın Öpücüğü


sabahın ilk ışıklarıyla uyanıyorm
kül tablasına uzanıyor elim
içinde dünden kalma izmaritler
üstlerinde senin dudak izlerin
bana günaydın öpücüğü verdiğini
görmüş kadar oluyorum


25.07.2012

Babil'in Şairleri

Şairler
Şairler
Bir kısmı ölmüş
Fildişi zindanlarında
Bir kısmı kaçabilmiş
Kapıları açık
Zindanları boş
Babil kör ve solgun