26.08.2017

O SABAHIN GECESİ

Diyemediğim şeyler var. Durmadan kafamı karıştıran şeyler. O sabahın gecesinde her şeyi yaktım; biriktirdiğim çocukları, aldandığım vücutları, içimden gelip geçen binlerce gülüş, binlerce bakış… Velhasıl otuz senede ne gelip geçtiyse, beni ben yapan ne varsa, ki ‘’yanarsın’’ demişti ‘’seni seviyorum’’ dediğimde. Haklı çıkmıştı; sona geldiğimizde anladım bunu. Oturdum izledim; sanki kızıl ormanın ortasından geçip önüme çıkan ilk yardan atladım. Biriktirmek artık bana göre değil. Unutmak da nitekim öyle ama hatırlamamayı becerebilirim.

Sesi, gülüşü, bakışı vücut olmuş, geziniyor beynimde; onu nereye bırakacağımı bilemeden çıktım sokağa. Soğuk, bir o kadar sokak, bir o kadar da yağmur. Yaptığım kâğıttan gemiler birer birer suya gömülüyordu.

Bir arkadaşa uğradım. Onun da bir mevzusu vardı. Açık etmezdim ya kendimi. Ona verdiğim nasihatleri aslında kendime derdim. İnsan en çok kendini kandırırmış başkasını değil. Olum dedi arkadaş; ''Sen kime diyorsun bunları?''. Boynumu eğdim. Derin bir sessizlik oldu bir an. Bir tane daha açtık; ‘’Yarın açacak bir dükkânımız yok nasıl olsa’’.  Acı bir gülümseme dudağımda.

Aklıma ‘’ rocky’’ geldi; çocukken edindiğim ilk köpek, kudurduğu için öldürmek zorunda kaldığımız köpek. Bazı şeyleri azalta azalta bırakmak mümkün olmuyor. Rocky gibi, sigara gibi, sen gibi… rocky sudan korkuyordu ben onu bir kadeh suda boğdum. Vedalaşmak zor oluyor bazen. Nasıl oldu bilmiyorum bileğime yapıştı birden. Aldım yere çaldım, cam kırıkları, can kırıkları… Sabah olunca her şeyi tekrardan hatırlamaktan korkuyordum; en çok bu hissi hatırlıyorum.

O GECENİN SABAHI

Gelelim sana; zaten hep sana gelmedik mi kapısını açtığım evimi saymazsak?
Sen çayı daha yeni demlemiş ve uzanıp upuzun kollarınla perdeyi sıyırırken ve gözlerimin ışıktan kamaşacağını bekleyerek muzipçe gülerken seni nasıl arkada bırakabilirim. Yarı uyanık yarı uykulu kan çanağı gözlerimle sana baktım. Nasıl biteceğini düşünüyordum; her şeyi anlatacaktım sana dün gece neler olup bittiğini ve en önemlisi bize yazdığım sonu. Aklım ve bilincim hazır değildi buna. Ama sen gidebilirdin. Gitmeliydin en başta ama sen bir kez yaptığın o hatayı hep tekrarladın. Tek yanlışın buydu; aklı başka birini sevmek.

Sana kıyamadım, nasıl yapacaktım saçların yüzüme dökülürken. Nasıl anlatacaktım sana aşkın en büyük bir yanılsama olduğunu. Sana iyi geldiğine inandığın bir şeyi yaşamaktır aşk. İnandığın yalanları zamanla kendi gerçekliğin ettin. Lakin her şeyi yaşamak ister insanoğlu, dibine kadar. Böyle sonunu bile bile sonuna kadar gitmek istersin bazen. Sonda kül olmak varsa ya da kül etmek olsa da. Seninki de buydu.

Sen anlıyordun beni; anlatamama da gerek yoktu aslında; artık baş vermiş yaramı biliyordun, dün gece olup bitenleri kestirebiliyordun az buçuk. Ki ben de kelimelerle anlatacak değildim bu durumu. Her zaman için mümkün olmuyor bu. Gözlerin bu kadar açık konuşmasa daha kolay olurdu. Gözlerinden okunuyordu, konuşmasan da sesin titriyordu. Öyle sarıldın, her zamankinden daha içten hiç bırakamayacak gibi...

‘’Her şey güzel olacak’’ dedim

Buna ne sen inanıyordun ne de ben.