21.12.2015
19.12.2015
Mahallenin Saksağanı
Pencereye çıktım sigara içmek için. Karşımda İstanbul boylu boyunca uzanıyordu sarı ışıklarıyla. Gözüm ağaçtaki o yalnız saksağana takıldı. Bir yuvası yoktu, bir dalın üzerine tünemiş öylece duruyordu. O da İstanbul'u seyrediyordu belki ve sigara içmeye henüz başlamamıştı. 'Acaba saksağanların yuvası olmaz mıydı?' diye düşündüm. Sonra İstanbul'u yakmaktan korktum- Çünkü ben ne zaman sigara içsem bundan korkarım- İçeri geçtim, aynaya baktım ve baktığım yerde o saksağanı gördüm.
Küçük Prens
Yıllar önce kapağının altında 'Öylesine bir çiçekten' yazan bir notla hediye edilmişti kitabı. O zamanlar ne aradığımı bilmiyordum ve onu diğer çiçeklerden daha özel ve önemli yapacak vakti ayırmamıştım ona. Onu sulamadım ve onu camdan bir korunakla korumadım. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engellemedim. Tırtılları onun için öldürmedim. Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinlemedim. Suskunluklarına katlanmadım.En başta onu o gezegende öylece bırakmıştım.
Ama kitapta söyle diyordu:''Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir''. Oluyordum zamanla ve ''kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundaydım''
Şimdiler de filmini de çekmişler:
''Senin gezegenindeki insanlar'' dedi Küçük Prens.''Tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yinede aradıklarını bulamıyorlar...''''Evet bulamıyorlar '' diye yanıtladım onu.''Halbuki,aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir.''''Haklısın'' dedim.Bunun üzerine küçük prens şöyle dedi:''Ama gözler gerçeği görmez ki.Yüreğiyle aramalı insan.''
Ama kitapta söyle diyordu:''Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir''. Oluyordum zamanla ve ''kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundaydım''
Şimdiler de filmini de çekmişler:
''Senin gezegenindeki insanlar'' dedi Küçük Prens.''Tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yinede aradıklarını bulamıyorlar...''''Evet bulamıyorlar '' diye yanıtladım onu.''Halbuki,aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir.''''Haklısın'' dedim.Bunun üzerine küçük prens şöyle dedi:''Ama gözler gerçeği görmez ki.Yüreğiyle aramalı insan.''
16.12.2015
Diyorum
Ne güzel yolculuk bu
Nefesin dolaşırken yüzümde
Yüzüne bir ateş vurmuş sanki
Alnında bir ter damlası
Ve ellerin ellerimde
Ezber geçer gibi tüm aşkları
Ahh, farkında değilsin
Elimi bırakırsan nasıl da dağılacağım
Gülümseyip mırıldanıyorsun bana bakıp
Boş ver
Bir gören olsun
Biri laf etsin
Dünya alem duysun
6.12.2015
Bir Öyküye Başlar Gibi
Onu gördüm yağmurda koşarken. Bir kuşkanadının üstünde gibiydi.
Ağladığını varsaydım ve topladım ardından gözyaşlarını, acılarını. Yaralarıma
yara ekledim. Asılı unutulmuş çamaşırlarla birlikte ağırlaştım.İlk bulduğu apartmanın girişine sığındı.
Saçlarını önünde toplayıp, nemini almak ister gibi burktu.O an haykırsam deli diyeceklerdi, biliyordum Ben dudağımı ısırdım,
o kendi dudağı kanamış gibi yüzünü buruşturdu. Cevabı yoktu bunun, cevabı
olmayan bilmeceler gibi.
30.11.2015
Bir Delinin Haykırışı
Deli bir adam size… Kendinizden utanmanızı söylüyorsa… Ne biçim bir dünyadır burası…
28.11.2015
Aktar
Ben ki aşkların aktarıyım
Bir bahar günü düşmüşüm yollara
Yürümekten bitap düşmüşüm
Ölmüşüm
Kalmışım
Umurumda mı?
Yolunda kaybolmak istiyor insan
Hem dünyanın tüm kokusu seninkinden güzel mi ki?
Kimi gül dökersin ardına
Kimi tarçın
Kimi biberiye
Bugün Yağmur
sağanak bu;
''bugün yağmur bir kadın saçıdır yeryüzüne dökülen
upuzun, ince ince, karanlık, kokulu
sen ki aşkta aldatıldın
yüreğin taş parçası
dinle, yağmuru dinle, teselli bul türküsünden
her şey olur
her şey büyür
her şey geçer
hayat kalır''
upuzun, ince ince, karanlık, kokulu
sen ki aşkta aldatıldın
yüreğin taş parçası
dinle, yağmuru dinle, teselli bul türküsünden
her şey olur
her şey büyür
her şey geçer
hayat kalır''
25.11.2015
Hajde Bolan
Bir rüyanın peşine düşmüş gibi çıkmışsın evinden
Vardar’ın kıyısında bulmuşsun kendini
Eteğin suya değmiş, bahar gelmiş
Papatya üstüne papatya koymuşsun
Takmışsın saçına
Tüm dileklerimi bir tebessümüne taktığım
Dudakların Rumeli’de bir dilek ağacı gibi kırmızı
Gülümse bana…
Kaçış
Ağzında ıslak sigarası,
Bir adam geçti sokaktan
O adam ki ölmeyi beklerken ‘yürüyeyim’ bari demişti
Aklından bir satır geçiyordu;
‘’yürümenin dışında bütün eylemlerin adı kaçıştır’’
Sonra bir gün…
Sonrasını bilmek istemezsiniz
16.11.2015
Sanı
Bu gece yine
Yağmur yağmadı ama
İşte bu sardunya varsa bir köşe de
İşte bu yalnızlık varsa yine bende
İşte yine bu gece de uykusuz kaldık demektir
Yarın Pazartesi mi?
Turgut Uyar’ın Büyük Saat’inden başka saat yok salonda
Yoksa…
Kalbimde bir oyuktur zaman
Zaman…
Soldu diye kopardığım sardunya yapraklarıdır.
Çatıların üstünde insafsızca öten martıdır
Zaman yoksa mekân da mı yok?
Biz bu gece seninle oldukça bir yerlerdeyiz mesela
Güller içinde, Üsküdar’da bir çay bahçesindeyiz
Metrobüs hattının son durağındayız
Bir yunan lokantasındayız mesela
Rakı beklerken şarap gelmiş önümüze
Yanıldığımız bu olsun
Hiç ölmeyeceğimizi düşündüğümüz gibi
İçimizde bir Trakya bulanması
Titrek ellerin bana kekik toplamış
Alıp burnuma götürüyorum
Üşümüşler
Bu yüzden anlattım sana
Kızgın taşların üstündeki tepeli toygarları
Şimdi Pazar gelip geçmiş olabilir
Kuşlar uçup gitmiş de olabilir
Ama aşk?
O durur
15.11.2015
8.11.2015
Kibritçi Kadın
Olanları bir an düşündü genç adam. Gerçeklesen çok değişik
bir simya olayı olmalıydı. Cisimlerin ateşle temas ettiklerinde nasıl şekil
değişikliğine uğradığını biliyordu. Gerçekleşen buydu tam olarak. Acaba her
insanın içinde bir miktar fosfor var mıydı doğuştan. Ya da bir kibrit çöpü
kendi başımıza yakamadığımız. Aldığımız nefesle değil de ancak sevgilinin
nefesiyle yanan, sesiyle ya da bir dokunuşuyla.
Değişiyordu kadın. Çıkan dumanın isiyle zehirleniyordu. Ve
ağlamak zehirlenmenin ilk belirtisidir.
30.10.2015
Buyruk
Martılar
Geldiniz mi yine bir saatin günahını alarak
Sabahın dördünde
Seherinde ve serininde
Geldiniz mi daha deniz dalgalanmadan
Buyrun
Susun
Ya da bana biraz benden bahsedin
Kulağımdaki sesi tarif edemem
Kendime bulduğum isimlerden bahsedemem
Siz elbet bilirsiniz
Şiirin mavi denizini
İyi bakarsanız kıyılarında hüzünlü insanlar
Varın
Sayın
Ki
Biri benim
Şimdi biraz benden bahsedin
28.10.2015
Kelimelerin Geldi Bana...
Şair diyor ya;
‘’ Ama birkaç
sözcük öğrendiysem
Kadınlardan öğrendim, yine de...’’
Kadınlardan öğrendim, yine de...’’
Ayların en güzelinin dolunay, günlerin en güzelinin gündendi olduğunu ondan öğrenmiştim...
20.10.2015
18.10.2015
5 Lira
5 lira gibiyim
Hani bugün varım yarın yokum
En iyi ihtimal, bozukluğum
Elden ele dolaşır dururum
Bir gün bakarsın bir bitpazarına uğrarım
ve der,m ki;
Bir zamanlar kadim adında bir delikanlı varmış
Ama şimdi yokmuş…
10.10.2015
Herşeyin Başladığı Yerden...
Sevgili Burhan,
Canım, güzelim,dostum!
Şu an ODTÜ'deyim.Sana buradan yazmak istedim.Orada burada bulduğumuz anılar içerisinde.Bugün dünü tekrar inşa ediyor zihnim.
Bu aralar aşk doluyum,herkese,herşeye! Nasıl oldu,Nasıl başladı bilmiyorum.Seviyorum dünyayı,nimetlerini,acısını,kaosunu!Gelip geçen insanlara bakıyorum.Hepsi ne güzel.Öte yandan yoruluyorum ben herşeye herkese bol keseden güzellikler dağıtırken,aşklarına onların istediği biçimde karşılık veremediğim için sevdiğim, güzel adamlar beni yokluklarıyla cezalandırıyor,yahut bununla tehdit ediyor.İçlerinden birini kendime istiyorum ama sadece birini,o biri ise bana uçurumlar vaadediyo. Bu uçurumlar İstanbul'da olsa amenna!Ama değil!Elbette üst geçitler şehri Ankara'da.Bir önemi de yok bunların.Hayat almadığımı kararlarla da yeterince güzel ve çirkin ve ben seviyorum dünyayı.Malta'ya geri taşınma,doktora için hazırlanma arifesindeyim. Hepsi ağır aksak ilerliyor, devinyorum.
Sen nasılsın?Sevdalı günler yakın olsun güzel gönlüne?Az sonra geleceksin, Hasretle sarılacağız tanıştığımız yerde, ne güzel!Eylül'ün sonu.Yıkandı Ankara ve ben seni bekliyorum.
Canım, güzelim,dostum!
Şu an ODTÜ'deyim.Sana buradan yazmak istedim.Orada burada bulduğumuz anılar içerisinde.Bugün dünü tekrar inşa ediyor zihnim.
Bu aralar aşk doluyum,herkese,herşeye! Nasıl oldu,Nasıl başladı bilmiyorum.Seviyorum dünyayı,nimetlerini,acısını,kaosunu!Gelip geçen insanlara bakıyorum.Hepsi ne güzel.Öte yandan yoruluyorum ben herşeye herkese bol keseden güzellikler dağıtırken,aşklarına onların istediği biçimde karşılık veremediğim için sevdiğim, güzel adamlar beni yokluklarıyla cezalandırıyor,yahut bununla tehdit ediyor.İçlerinden birini kendime istiyorum ama sadece birini,o biri ise bana uçurumlar vaadediyo. Bu uçurumlar İstanbul'da olsa amenna!Ama değil!Elbette üst geçitler şehri Ankara'da.Bir önemi de yok bunların.Hayat almadığımı kararlarla da yeterince güzel ve çirkin ve ben seviyorum dünyayı.Malta'ya geri taşınma,doktora için hazırlanma arifesindeyim. Hepsi ağır aksak ilerliyor, devinyorum.
Sen nasılsın?Sevdalı günler yakın olsun güzel gönlüne?Az sonra geleceksin, Hasretle sarılacağız tanıştığımız yerde, ne güzel!Eylül'ün sonu.Yıkandı Ankara ve ben seni bekliyorum.
Dursun Bu Taş
Rüzgar içini çekti
Uyuyanlar oldu aranızdan
Hüzünle bezendi yıldızlar
Yalnızım,
Bunu hep söylüyorum ama tekrarlayım
Yalnızım, yıldızlar kadar
Her şey boşluğu sevmekle başladı.
Üşümek tüm şiirlerin içinde
Isırmak çirkin dudaklarımı- dudaklarımın çok dikeni
olmalıydı-
Gözyaşlarımın akmayası
Yalnızlığımdan, yalnız
Gecenin gölgesinde unutuldum
Siz uyurken, yıldızları tanıdım
Size yıldızları anlatmalıyım bir ara
Yaslanıp bir duvara,
Ah’la başlamalıyım
Sesim ulaşır o zaman özlenmiş diyarlara
Ve elbette size aşkı anlatmalı
Bilirim bir kadını sevmeyi
Sakalım yok ama ben güzel bir insanım,
Beni dinleyin, size aşkı anlatacağım
Aşk ne kadar küçüktü taş iken
Onu bir kadın doğurmuştu, kıyılarıma
Taş… Yolumun üstünde ama sularımı halelendiren
Hep küçük kalmalıydı ama
Ben kendi elimle bir taşı büyüttüm.
Dedim ya boşluğu sevmekle başladı her şey
Hem bir mezar da boşluktu
Bir kadını sevmek de
Bir taşın sessizliği de, aynıydı hepsi
Boşluk… Sonu yok bunun, çaresiziz
Ben kendi elimle bir taşı büyüttüm
Şimdi o taşı kaldıracak gücüm yok
Hem gecenin içinde olduğundan da büyük
Dövdüm onu, yonttum olmadı
Onu yonttukça ben yok oldum
Rüzgâr aldı yıldızlara götürdü tozlarımı
Yolum üstü beni yağmura sordular
29.09.2015
Yağmurlu Bir Geceden...
A:Bu dünya gerçek olsaydı ne korkunç olurdu. Bu dünyaya
doğmak günah gibi, hem de ilki. Kasten cinayet!
B:Boşver, neyse ki yağmur yağıyor
A:Rakıyı yağmurla karıştıralım mı? Biraz daha gerçek olur mu
ki dünya?
B:Bence dünya daha korkunç olamaz
A:Biz, yani senle ben, ayık kafayla yapamıyoruz ölümü
kandırmanın planlarını. Bu yüzden yaşama içelim… Hadi!
20.09.2015
13.09.2015
6.09.2015
Gideceksen anahtarları da al!
Sabahları üşüyerek uyanmaya alışık mısın?
Eylül de geldin daha, ekime kadar kalsaydın
16.08.2015
Cinayet Değildir Bu
Ve özgürlük diye bir şey varsa bu dünyada şu senin saçların
gibi olmalı
Özgürlük!
Gözümün ta içinde ve dışında
Hele ki hiçbir şeyin öngörülemediği hışırtılı, rüzgârlı
havalarda
Her bir telin bir göz yırtığı olsa da
Çünkü ölüm de özgürlüktür
Teslim oluş sunağına koşmak da
15.08.2015
Pispisikopatım
Benim kusurlarım iyi bilinir; tabiatım itibariyle, bilhassa
çok mutsuzum ama değirmen taşım unufak olsa da umudum öylece bakaduruyor bana…
14.08.2015
Ölüm Risalesi
''Okuyorum hayatı
Toprağın üstünden çok
Altındakilerle var olduğunu
Toprak
Ölüme aç
Ölüme muhtaç
Hayat''
Toprağın üstünden çok
Altındakilerle var olduğunu
Toprak
Ölüme aç
Ölüme muhtaç
Hayat''
12.08.2015
Karanlık Duvarlar
''susmanın kalesine sığınıyorum
önümde karanlıktan duvarlar
sırtımda insan yüklü bir gök var''
önümde karanlıktan duvarlar
sırtımda insan yüklü bir gök var''
3.08.2015
Hepsi Bu
tutup yüreğimi fırlatmak vardı martılara
ve balıklara yem diye vermek
büyük tabanlarla çiğnenmiş yalnızlığımı
bilmiyordun çünkü
uzaktın
ve sonra bir sigara yaktım
belki işkence aleti gibi görünürdü elimdeki sigara
dışardan bakan bir insana
dardı zaman
herşey ama herşey
saat 02:03
ve kısa marlboro
arasında bir şeydi
uzaktın
sabah olunca çok daha uzak
bir gözlerin yakın
izmaritleri biriktirdiğim ayak ucumda
ve balıklara yem diye vermek
büyük tabanlarla çiğnenmiş yalnızlığımı
bilmiyordun çünkü
uzaktın
ve sonra bir sigara yaktım
belki işkence aleti gibi görünürdü elimdeki sigara
dışardan bakan bir insana
dardı zaman
herşey ama herşey
saat 02:03
ve kısa marlboro
arasında bir şeydi
uzaktın
sabah olunca çok daha uzak
bir gözlerin yakın
izmaritleri biriktirdiğim ayak ucumda
19.07.2015
İŞTEŞ FİİLLER
An An. O an. O
anda. Anlaştık
işte.
La
Ş
Mak-
La
Ş
Mak-
Sev Sev. Sevil. Seviştik
işte.
İ
Ş
Mek-
İ
Ş
Mek-
Ayrı Ayır. Ayrı. Ayrıl. Ayrıştık işte.
Ş
Mak-
Ş
Mak-
12.07.2015
kendime soruyorum ''dostum''derken...
İçerik ektedir dedik arkadaşlar ama baştan sona okumadınız
ki, eke gelesiniz, O yüzden özetleyim ben; ben sizin o olmamı istediğiniz kişi olmayacağım.
İnadımdan değil, tabiatımdan. Mimleyin beni hadi, iğneyi de çuvaldızı da bana
batırın. Kazık da olur yetinmezseniz. Dinlemeyin ve mimleyin çünkü anlatacaklarım,
ancak 3 yaşında bir çocuğun kafasını yoracak kadar anlaşılması zor sizin için. Fakaaaaat,
benim bir sorunum var arkadaş, lanet olasıca beyaz popomun kafam kadar büyük
olması değil elbette. Anlatmıyorum. Ki sizin için yer mi dinlemek bilemiyorum. Yersen
tirit, yemezsen siktirit, ne diyim şimdi, şeyimden aşşaağa Kasımpaşa, Kuzum
şair adama neler de söyletiyorsunuz. Anlatmıyorum evet; niyetim ben anlatmadan
anlamanız değil. Ki bu olacak gibi de değil. Çıkartın at gözlüklerinizi ve görün
sizden farklı olanları. O zaman aydınlanacaksınız. O zaman copernicusu daha iyi
anlayacaksınız. Kimdi ki o dersen sevgili arkadaşım; dünyayı evrenin
merkezine koyan sistemi, EGOcentrik sistemi sikip atmıştı hani -biraz da sizin
anlayacağınız dilden konuşayım-. Birazdan arkadaşım, birazdan sana çok ama çok
iluminik fasonik bilgiler vereceğim ve aydınlanacaksın.
Ben sizin gibi olamam. Tüm elimdekini seni ve beni aynı
zaman ve mekân diliminde kavuşturacak olana vermeye hazırım ama ben sizin gibi
olamam. Elim demişken ne anladın acaba? Dostum sakin ol ve o elindekini yavaşça
yerine koy. Come on dude, yapabilirsin bence. Yapabilir misin? Yapamayabilirsin
çünkü sen ağız dolusu delikanlılık lafları ederken bir yandan da aynı anda 2-3
kızı aynı anda idare edebilmiş ve bununla kuantum fiziğini çözmüş gibi kasım
kasım kasılmış bir insansın ve şunu söyleyim; seni dinlerken tüm endoplazmik
retikulumlarıma bir bir kramp giriyor. Bak şimdi yobaz olacağım gözünde. Dostum
tüm kızlar ve erkekler şeysilerine incir yaprağı da koysun demiyorum, Siz olmasın
isterdiniz o ayrı. Pardon siz de dininizi seviyordunuz ama dindar değildiniz diğmaeğ?
Ben soylular tohumundanım demiyorum ama serde beyefendilik var ve şeysimi öyle
sallaya sallaya gezemem. Yoksaa…‘’ Selam yakışıklı, bizimle okey oynamaya ne
dersin? Olmazsa tavla da olur. Yalnız bir huyum var, ne tesadüftür ki zarlar hep
bikinimin içine kaçıyor bende çıkartamıyorum, ara sıra elini bir daldırırsan
sevinirim’’ diyen olmadı değil, ya da bunun gibi bir şey- Ben tavla diyorum siz
anlayın gerisini- Fakat sonunda ezik de oldum, içi geçmiş de. Bu tamamıyla
yürek işidir bilek işidir yürek işidir. Yürek deyince. Ya**ak kürek de geldi mi
aklınıza. Seni şeker şey! Tamam, anladık siz ki cinsel özgürlükten yanasınız ve malı
vurdu mu inleten bir nesil yaratmak istiyorsunuz. Çünkü sizin için sex sıçmak
kadar doğal. Mazur görün ben anlayamıyorum.
Ve siz kız evi naz evi, Siz var bulutlarda uçmak, siz var hoşuna gitmek ve siz
istiyor keselenmek! Ve biz o eski kafalılar! Meme bile diyemeyiz ve burnunu
bile kullanmayı deneyimleyen çocuklardan yepisyeni bir nesil yaratamazsak hepsi
bizim suçumuz. Ali sen tut, oya sen de cinsellik ver.
Bunlar bana göre değil.
Hem de hiç, hiiiçç, hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiççççççç değil!!!!!!
11.07.2015
Şiirin Sonuna Bir Ünlem
Leyla
Sana verdiğim çiçekleri bahçelerde buldum
Ellerimi buldum cebimde
Hiç tutmadığın ellerimi
Sen beni hangi ışıksız sokakta bıraktın Leyla
Yüzümde rüzgâr
Rüzgârda boynunu buldum
Bu ne yaman iştir Leyla
Gidemiyorum beni bıraktığın yoksulluktan
Korkuyorum
Ayaklarımın altından boşalan topraktan
Kendimi oracıkta gömmekten
Kendimi iyi bilirdim bilmesine de
Korkuyorum işte Leyla
Nicedir halim bu
9.07.2015
GULE
Onu gördüğümde ‘’kader’’ demiştim içimden. Üzerinde yazlık
bir hırka ve tek parça bir elbise vardı. Bir kitap okuyordu, ’'umutsuzluğun son
kalesi’’. Yüzünü kaldırdığında göz göze geldik. Ona baktığımı fark edince,
gülümsedi. Duvarlarını yıkmıştım, bu benim beylikdüzü-zincirlikuyu hattında kazandığım
ilk zaferdi. Zafer de denmez; Zincirlikuyularda merdivensiz kalmıştım.
Güle güle güzel kadın...
7.07.2015
Unufak Ateş
Arasında bir alev öğünür durur
Döndükçe kalplerimiz
Tuttukça ellerin
Sevgili
Tut ellerimi
Buğdayın aşkına
Yanmak isterim
Un ufak olmak ve savrulmak sonra
Sevgili
Gönlümde iki taş şimdi…
Ney'leri Anlatan Kamışları
Ayaklarıyla dünyayı çizen bir kamıştan dinlesem dünyayı
Parmak uçlarıyla vurgusunu
Vardığını
Ve varacaklarını
Eskimeyen bir kentte
Köklerinin değdiği suya boynunu eğip fısıldadıklarını
Göğsünde açtığı nisan ayını
Büyük denizlerin hiç susmayan dilini
Ey dumanlı dağların karalı turnaları
Sizi unutmak olur mu?
Yârin kokusunu getirdiğiniz iğde dallarını unutmak olur mu?
Sokakları taştan sokakta
Ayakları takılıp dökülen gülüşleri
Çocukları işte!
Özellikle O kadınların bir ateşin başında üç gün üç gece
doğurduklarını
Kadınları
Ve aşklarını
Sonra kulaklarına fısıldadığın alınyazılarını
Parçalayan rüzgârı
Kırılan ney’leri
Ve anlatan kamışları…
28.06.2015
‘İşte bu beni anlar!’
“Bütün çekingenliklerim yok olmuştu. Bu kadının karşısında her şeyimi ortaya dökmek, bütün iyi ve fena, kuvvetli ve zayıf taraflarımla, en küçük bir noktayı bile saklamadan, çırçıplak ruhumu onun önüne sermek için sabırsızlanıyordum. Ona söyleyecek ne kadar çok şeylerim vardı… Bunların, bütün ömrümce konuşsam bitmeyeceğini sanıyordum. Çünkü bütün ömrümce susmuş, zihnimden geçen her şey için: ‘Bu beni anlamaz!’ demişsem, bu sefer bu kadın için, gene hiçbir esasa dayanmadan, fakat o yanılmaz ilk hisse tabi olarak: ‘İşte bu beni anlar!’ diyordum..."
yanılmışım...
yanılmışım...
21.06.2015
Ağlamaklı ve AÇ
Aksaray'da bu gece
Akordeon sesleri boş sokakları doldururken
Kim doldurabilir ki?
Attığın her adımda arkanda bıraktığın boşluğu
Akordeon sesleri boş sokakları doldururken
Kim doldurabilir ki?
Attığın her adımda arkanda bıraktığın boşluğu
Belki bir caz şarkıcısı?
Bıraktığın noktada
Elinde sigarasıyla bir satır başı duran
Bana belki ağlamayı da öğretirdi
Sonra ağlatmayı elbette
-ki bu daha çok işime gelirdi-
-ki bu daha çok işime gelirdi-
Gözünün içine bakıp o anda uydurduğum bir şiiri okurdum sonra
Bilirdi...
Bir kadeh votka ile bir şiirin arasındaki apaçık çelişkiyi
Bilirdi ama yine de dinlerdi beni
Bilirdi ama yine de dinlerdi beni
Uzandığı el ağlamaklı bir hikaye anlatırdı
Ağlamaklı ve Susamış
Ağlamaklı ve Susamış
31.05.2015
25.05.2015
Uzak
“Günler aydın, ayaklar manisa,” demişti yine gülerek. Öpmüştü boynumdan, koklamıştı beni.
Hiçbir mana veremediğim bu sözün, neden sonra kulağıma her çalınışında beni aynı kertede mutlandırdığını, annemden uzak sabahlarda anladım...
20.05.2015
Sakıncasız
"bir kuş tüyüne değip de berelenmeden
bir güz yelinde örselenmeden hiç
çayırın acı yeşillerine uğramaksızın
hırpalanmadan gün ışığında
papatya kokularıyla ırgalanmadan
sen yine orda mısın demeden
sen hala
sen hala gel demeden
geliyorum ben sana."
bir güz yelinde örselenmeden hiç
çayırın acı yeşillerine uğramaksızın
hırpalanmadan gün ışığında
papatya kokularıyla ırgalanmadan
sen yine orda mısın demeden
sen hala
sen hala gel demeden
geliyorum ben sana."
Kasaba Sıkıntısı
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" N.Marmara
Kuşlar nereden geçer?
Uzun bir öğleden sonra
Kasaba kaybetmişken gölgesini
Kuşların ayak izlerini takip etsem de bulsam izini
Ama yok!
Kuşların suçu yok da
Yeni yeni gökler mi yaratmışlar
Kara lastikli çocuklar sarışın uykulardayken
Sen hangi maviye aldandın?
Çağırıldın da mı gittin?
Dönecek misin elbette?
Eskiden kuşların hangi dala konacağını bilirdi çocuklar
Ben de bilirdim
Ama bilmem ki hala çocuk mu bu kasaba
19.05.2015
Hoşbuldum
Uzanıp alırken ceketimi
Bilmez neleri neleri sıyırır omuzumdan
Güzel günlere ve bahara
Hoş geldin! der umutla
Sesi sanki akşam üstünde bir dutluk
Gözleri yana yakıla bir lisan
Bu iki odalı ev
İkimiz için de gönüllü bir tutukluluk
Ve elbette...
Ve elbette...
Hoş bulduk!
Mutfakta Biri mi Var?
Ölmek üzere olan bir adamın yere düştüğünde dudaklarının
kenarında belli belirsiz bir gülümseme ile bulutları izlemesi gibiydi onu mutfakta
domates doğrarken fark ettiğimdeki bakışım. Alıp elini öpmek istedim; bulutlara
değmek… Sonra kendimi fark ettirmeden salona geçtim. Kanımın çekildiğini
hissettim bir an. O tebessüm tamamen kaybolmuştu kendimi kanepeye atarken. Bir süre
sessizce ölümün ve aşkın çok farklı şeyler olmadığını düşündüm. Ortak bir sonla
biten iki olgu… sonra korktum; nitekim domatesler de kan kırmızıydı…
Tabakları almak için tekrar mutfağa döndüm.
Hoşlandığım Kadınlar
''Ne yapsam neye benzetsem;
Bu mahzun halimi.
Aşıklık değil benimkisi,
Yolculuk değil,
Neyi duysam hüzünlenirim,...
En ufak şeyi, rüzgarı bile.
Kimseye benzemez gülmem konuşmam,
Kimseye benzemez hoşlandığım kadınlar,
O kadınlarki rüzgara verip saçlarını,
Resimlerde yaşayan,
Şiirlerde yaşayan..''
Bu mahzun halimi.
Aşıklık değil benimkisi,
Yolculuk değil,
Neyi duysam hüzünlenirim,...
En ufak şeyi, rüzgarı bile.
Kimseye benzemez gülmem konuşmam,
Kimseye benzemez hoşlandığım kadınlar,
O kadınlarki rüzgara verip saçlarını,
Resimlerde yaşayan,
Şiirlerde yaşayan..''
11.01.2015
Satış
ben biraz mutlu olacağım
siz bu sokaktan geçin isterseniz
penceremde nöbetçi bir kedi
onun dibindeyse ben
-kedileri sevmem oysa-
siz bu sokaktan geçin isterseniz
isterseniz kediyi de alın
dukkanlar açılır
ben karakaplıyı açarken
sonra yeseminler açar gurultuyle
siz guzel kokun isterseniz
çunku artık bu sokak bu kedi sizi hatırlayacak
şimdi kedi bile guzel,sevilesi
guzel de,
yaseminin rengi neydi,ben onu unuttum
siz biraz beyaz olun isterseniz
işte dukkanın ilk muşterisi de geldi
ben görmedim kedi gördu,
siz iyisi mi kediyi değil beni alın
ellerim sıcak,en sıcak ceplerden
uzun ömurler de biçtim kendime
her sabahına gunaydınım
ardıma guzelllikler dizdim
istersen ayağına kadar gelirim
bu dukkan ne alır ne satardı onu da bilmem ama
bıktım bu tukenmez taktimden
sonra dizimin dibindeki bu kedi susmak da bilmiyor
bu yuzden
-BENİ-
benden al!
ancak o zaman mutlu olacağım
siz bu sokaktan geçin isterseniz
penceremde nöbetçi bir kedi
onun dibindeyse ben
-kedileri sevmem oysa-
siz bu sokaktan geçin isterseniz
isterseniz kediyi de alın
dukkanlar açılır
ben karakaplıyı açarken
sonra yeseminler açar gurultuyle
siz guzel kokun isterseniz
çunku artık bu sokak bu kedi sizi hatırlayacak
şimdi kedi bile guzel,sevilesi
guzel de,
yaseminin rengi neydi,ben onu unuttum
siz biraz beyaz olun isterseniz
işte dukkanın ilk muşterisi de geldi
ben görmedim kedi gördu,
siz iyisi mi kediyi değil beni alın
ellerim sıcak,en sıcak ceplerden
uzun ömurler de biçtim kendime
her sabahına gunaydınım
ardıma guzelllikler dizdim
istersen ayağına kadar gelirim
bu dukkan ne alır ne satardı onu da bilmem ama
bıktım bu tukenmez taktimden
sonra dizimin dibindeki bu kedi susmak da bilmiyor
bu yuzden
-BENİ-
benden al!
ancak o zaman mutlu olacağım
4.01.2015
Halet-i Ruhiye
Kaygılarımı derinliğine göre açıktan koyu renge boyayıp haritama yerleştireceğim,çünkü insanları mesafeler değil en çok kaygılar ayırıyor, dünya yedi kıta ve 3 okyanustan ibaret değil, sanki salt kaygılardan ve daha kötüsü hatalardan ibaret gibi...
3.01.2015
Gecesi Gündüzü
İstanbulda gece
bir kadın çürümüşlüklerini kapatana kadar ağarmaz
camları çatlatan ayazı, üşütmez
bir kadın en çok bacaklarını beğendiği için
çoraplar ayak bileklerine kadar giyilir
çünkü nihilizm Aksaray'da öğrenilmiştir
İstanbul'da sabah ancak martılar acıkınca olur
bir kadın yevmiyesini martılara verir
sonra aç karnına rakı içilir
boşverilmiştir, çünkü boş kalbe keder iyi gelir
kadın makyajını tazeler
aşk onu bir başka banktan izler
o bir şarkı söyler, sokaklar başka dinler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)