O SABAHIN GECESİ
Diyemediğim şeyler var. Durmadan kafamı karıştıran şeyler. O sabahın gecesinde her şeyi yaktım; biriktirdiğim çocukları,
aldandığım vücutları, içimden gelip geçen binlerce gülüş, binlerce bakış… Velhasıl
otuz senede ne gelip geçtiyse, beni ben yapan ne varsa, ki ‘’yanarsın’’
demişti ‘’seni seviyorum’’ dediğimde. Haklı çıkmıştı; sona geldiğimizde anladım
bunu. Oturdum izledim; sanki kızıl ormanın ortasından geçip önüme çıkan ilk
yardan atladım. Biriktirmek artık bana göre değil. Unutmak da nitekim öyle ama
hatırlamamayı becerebilirim.
Sesi, gülüşü, bakışı vücut olmuş, geziniyor beynimde; onu
nereye bırakacağımı bilemeden çıktım sokağa. Soğuk, bir o kadar sokak, bir o
kadar da yağmur. Yaptığım kâğıttan gemiler birer birer suya gömülüyordu.
Bir arkadaşa uğradım. Onun da bir mevzusu vardı. Açık
etmezdim ya kendimi. Ona verdiğim nasihatleri aslında kendime derdim. İnsan en
çok kendini kandırırmış başkasını değil. Olum dedi arkadaş; ''Sen kime diyorsun
bunları?''. Boynumu eğdim. Derin bir sessizlik oldu bir an. Bir tane daha açtık;
‘’Yarın açacak bir dükkânımız yok nasıl olsa’’. Acı bir gülümseme dudağımda.
Aklıma ‘’ rocky’’ geldi; çocukken edindiğim ilk köpek, kudurduğu
için öldürmek zorunda kaldığımız köpek. Bazı şeyleri azalta azalta bırakmak mümkün
olmuyor. Rocky gibi, sigara gibi, sen gibi… rocky sudan korkuyordu ben onu bir
kadeh suda boğdum. Vedalaşmak zor oluyor bazen. Nasıl oldu bilmiyorum bileğime
yapıştı birden. Aldım yere çaldım, cam kırıkları, can kırıkları… Sabah olunca her
şeyi tekrardan hatırlamaktan korkuyordum; en çok bu hissi hatırlıyorum.
O GECENİN SABAHI
Gelelim sana; zaten hep sana gelmedik mi kapısını açtığım
evimi saymazsak?
Sen çayı daha yeni demlemiş ve uzanıp upuzun kollarınla
perdeyi sıyırırken ve gözlerimin ışıktan kamaşacağını bekleyerek muzipçe
gülerken seni nasıl arkada bırakabilirim. Yarı uyanık yarı uykulu kan çanağı
gözlerimle sana baktım. Nasıl biteceğini düşünüyordum; her şeyi anlatacaktım
sana dün gece neler olup bittiğini ve en önemlisi bize yazdığım sonu. Aklım ve
bilincim hazır değildi buna. Ama sen gidebilirdin. Gitmeliydin en başta ama sen
bir kez yaptığın o hatayı hep tekrarladın. Tek yanlışın buydu; aklı başka
birini sevmek.
Sana kıyamadım, nasıl yapacaktım saçların yüzüme dökülürken.
Nasıl anlatacaktım sana aşkın en büyük bir yanılsama olduğunu. Sana iyi
geldiğine inandığın bir şeyi yaşamaktır aşk. İnandığın yalanları zamanla kendi gerçekliğin
ettin. Lakin her şeyi yaşamak ister insanoğlu, dibine kadar. Böyle sonunu bile
bile sonuna kadar gitmek istersin bazen. Sonda kül olmak varsa ya da kül etmek
olsa da. Seninki de buydu.
Sen anlıyordun beni; anlatamama da gerek yoktu aslında; artık
baş vermiş yaramı biliyordun, dün gece olup bitenleri kestirebiliyordun az
buçuk. Ki ben de kelimelerle anlatacak değildim bu durumu. Her zaman için mümkün olmuyor
bu. Gözlerin bu kadar açık konuşmasa daha kolay olurdu. Gözlerinden okunuyordu,
konuşmasan da sesin titriyordu. Öyle sarıldın, her zamankinden daha içten hiç bırakamayacak gibi...
‘’Her şey güzel olacak’’ dedim
Buna ne sen inanıyordun ne de ben.