Filmin merkezinde Eleni vardır. Film o şiirsel anlatımıyla; Eleni’nin
çocukluğundan başlayıp, gençliğini, âşık oluşunu, çocuk sahibi oluşunu ve
dönemin sorunu savaşın yüzünden bu çekirdek ailesini yitirişini anlatıyor.
Savaşın tam ortasında Eleni’nin annesi gözlerinin önünde katledilir. Alexis’in,
yani aşık olduğu adamın ailesi tarafından evlat edinilir. Resmi olmasa da Eleni
ve Alexis kardeşi gibi büyümüşlerdir ve Alexis’in babası bu durumu pek hoş
karşılamaz fakat asıl nedeni, Eleni’yi kendine eş olarak düşünmesidir. İki genç
köylerinden kaçmak zorunda kalır ve Yunanistan’ı karış karış gezerler. Alexis müzisyendir
-o çalmaya başladığında Eleni Karaindrou’nin bestelediği ‘O’ şarkı duyulur.
Senaryo bir yana filmi bana sevdiren temel şey de müzikler oldu- Çift ve ikiz
çocukları ne kadar çalışsa da tutunamamaktadır ve Alexis ABD’ye göç eder; Eleni
ise rejim karşıtlarını desteklediği için hapse girer. Derken İkinci Dünya
Savaşı başlar ve Yunanistan Almanlar tarafından işgal edilir. Savaş biter ve
ülke şimdi de iç savaşla karşı karşıyadır ve çiftin ikiz oğulları karşı
taraflarda birbirlerine kurşun sıkarlar. Zamanın Balkanları çok iyi analiz
edilmiş ve seyirciye bir o kadar iyi yansıtılmış. Alexis ise Amerikan
rüyası peşinde kendisini ilgilendirmeyen bir savaşta ölür. Eleni’nin acısını,
çaresizliğini iliklerinize kadar hissediyorsunuz ve bu noktada ‘Zamanın genç
kızı, Eleni artık bir anne’ diyorsunuz. Film boyunca yağan yağmur ve kullanılan
pastel renkler o acıyı, ülkenin içinde bulunduğu buhranı ve filmin adını görsel
anlamda desteklemiş. Seviyorum böyle numaraları.
Filmi uzun diye nitelendirenler olacaktır yine de böyle uzunca bir sürecin, diyaloglara başvurmadan, sade, minimalist bir uslupla bir buçuk saat içinde anlatılmasını bekleyemezsiniz. Film boyunca dönemin Yunanistan’a ve o kültüre ait dair çok şey öğreniyorsunuz fakat yine de benim anlayamadığım, biraz da sürreal gelen sahneler var; koyunların ağaca asılı olması gibi mesela. Yine de her bir sahneyi ele aldığınızda görsel anlamda hepsi bir şölen. Tüm bunlar ve elbette filmin müzikleri, filmin seçkim arasında yer almasına yeter de artar bile.
Filmi uzun diye nitelendirenler olacaktır yine de böyle uzunca bir sürecin, diyaloglara başvurmadan, sade, minimalist bir uslupla bir buçuk saat içinde anlatılmasını bekleyemezsiniz. Film boyunca dönemin Yunanistan’a ve o kültüre ait dair çok şey öğreniyorsunuz fakat yine de benim anlayamadığım, biraz da sürreal gelen sahneler var; koyunların ağaca asılı olması gibi mesela. Yine de her bir sahneyi ele aldığınızda görsel anlamda hepsi bir şölen. Tüm bunlar ve elbette filmin müzikleri, filmin seçkim arasında yer almasına yeter de artar bile.