7.02.2011

Aylak Adam


"Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanalar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez."

"-Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
-Anlamadım.
-Tutamak sorunu dedim.Dünyada hepimiz sallantılı,korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz.Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır.Tramvaylardaki tutamaklar gibi.Uzanır tutunurlar.Kimi zenginliğine tutunur;kimi müdürlüğüne,kimi işine,sanatına.Çocuklarına tutunanlar vardır.Herkes kendi tutamağının en iyi,en yüksek olduğuna inanır.Gülünçlüğünü fark etmez.Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım.Öküzleri besiliydi,pırıl pırıldı.Herkesin, "-Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur,"demesini isterdi.Daha gülünçleri de vardır.Ben toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü,sahteliğini,gülünçlüğünü göreli beri,gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum; gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!"

"Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Ama 5-10 dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzlü, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar." 

"Siz anlanamaz, sen anlanır. Bazı kitaplarda sizi seviyorum'u okuyunca gülerim. Sanki siz sevilebilirmiş! Sen sevilir, değil mi?" 

"Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı."

"İnsanlar haksızken daha çok bağırır."

"İki insan ayrılırken birbirlerinde bir şeyler bırakıyorlardı."

"Olanla yetinerek, aramadan, düşünmeden yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada yalnızdı."

‘’Bütün çağların trajedisi bu, Ku-ya-ra; 'Kumda Yatma Rahatlığı' A-da-ko: 'Ağaç dalı kompleksi' Şimdi kumda yattığım için kuyara diyorum. Daha da genişletilebilir. Kuyara, alışılmış tatların sürüp gitmesindeki rahatlıktır. Düşünmeden uyuyuvermek. Biteviye geçen günlerin kolaylığı. Ya adako? Ağaç dalındaki, gövdeden ayrılma eğilimini farkettin mi bilmem? Hep öteye öteye uzar. Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır. Buna ben 'ağaç dalı kompleksi' diyorum. Genç hastalığıdır. Kuyara dişidir çoğunlukla. Adako erkek. Pek seyrek cins değiştirdikleri de olur. Ağaç dalı kompleksine tutulmuş kişi tedirgindir. İnsanların ağaç dallarını budayıp gövdeye yaklaştırdıkları gibi, yakınları onun içindeki bu Adako'yu da budarlar. Onu gövdeden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Kimi insana ne yapılsa yararı olmaz. Asi daldır o. Ayrılır. Balta işlemez ona.’’

"Temmuz 23'ün yanına yalnız iki kelime yazılmıştı: "Onu seviyorum." Buna da inanmadı. "Yalan! Beni sevseydin o günün 23 Temmuz olduğunu bilmezdin." "

"Gökte bulutlar vardı, su katılmış rakı renginde.."

‘’Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu.’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder