"...birbirine karıştırmadığım çok az hatıram kaldı. bir ânı, bir  olayı yahut bir kişiyi hatırladığımda; onun gerçek mi, rüya mı yoksa  tamamen kendi uydurduğum bir şey mi olduğunu artık anlayamıyorum. çok  rezil şeyler hatırlıyorum. 'yok artık' diyorum, 'ben bunu hayatta  yapmam, kesin uydurdum bunu, aslında böyle bir şey hiç yaşanmadı.' sonra  'hayatta yapmam' dediğim ne çok şey yaptığımı hatırlıyorum. sonra  onları da uydurmuş yahut rüyada görmüş olabileceğim üzerine sayısız tez  üretiyorum. öyle bir noktaya geliyorum ki, en sonunda 'ya doğmamışsam?'  diyorum. ya bütün bunları hayâl ediyorsam, ya ben yoksam? çünkü hiçbir  şey olamadığımdan o kadar eminim ki. ne sevgili olabildim, ne de evlât,  ne uyumlu yaşayabildim, ne de kabuğuma çekilme mertliğini gösterebildim.  bunlar yetmezmiş gibi sağdan soldan imrenmeciler fırladı. sanki büyük  bir insanmışım, sanki magazin eki ünlüsüymüşüm gibi gelip bana  imrendiler. onlara hep böyle bir hayatın çok büyük bir bedeli olduğundan  bahsettim, ama buna ben de inanmadım. sadece başımdan gitmelerini  istiyordum. onlara hiçbir şey anlatmak istemiyordum. suratlarını görmek  bile istemiyordum. kendimden ne kadar nefret ettiğimi bir insana  anlatmak istemiyordum. gerçi eskiden istiyordum. bir insanı karşıma alıp  "bak!" diye başlayayım, ne kadar iğrenç bir insan olduğumu, kendimi hiç  sevemediğimi anlatayım. eskiden böyle isteklerim vardı. bir gün geldi  ve bu isteklerin tümü kayboldu. yahut böyle isteklerim hiç olmamış da  olabilir, bunların tümünü uydurmuş olabilirim. hatta hâlâ kendimden  nefret ettiğimi de hesaba katarsak, aslında şu ânı bile hayal ediyor  olabilirim. şu anda ne olduğumdan, nerede olduğumdan, ne yaptığımdan hiç  haberim yok. yaşamayı bırakalı çok oldu. şimdi kendi hayatım, milattan  önce bir araya sıkışmış ve hakkında çok az şey bilebildiğim,  bildiklerimin yarısının da düzmece olduğu bir düğün töreni gibi. hangi  kitapta okuduğumu bile hatırlamıyorum..."
alıntıdır...
alıntıdır...
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder