“Ruhunu gördüğümde gözlerini de çizeceğim.”
***
Jeanne: Söyle bana Modigliani, kör bir adam nasıl resim çizebilir? Bilmiyorsun!
Modigliani: Kimsenin görmediğini resmeder, hiçkimsenin!
Jeanne: Söyle bana Modigliani, kör bir adam nasıl resim çizebilir? Bilmiyorsun!
Modigliani: Kimsenin görmediğini resmeder, hiçkimsenin!
Var mıdır nalçaları sevincin gün tene değince kanatları uzar mı derin bir secde gibi rüzgara aşılanmak dostları düşünmenin çarpıntısından mı Yokum arkadaş düşünmekle varılan tada hayata yalnızca kafanı banmak gövdende namusluca güdebilmek sevinci elbet burkulup kalmaktan iyi. Kara gözlerimde uğuldayan bu değil ancak elde tüfek, elde alet, yürekte kor cebelleşmek yalanla, kirle, tahvilatlarla damarlarına papatyalar doldurarak bir serinlik olup dünyaya sokulmak ben bir deli fışkın değil miyim sahibim Köroğlu'nun da sahibi değil mi ve çocukların ezbere bildiği gömleğimin kendirini kendim ekmedim mi Öyleyse arkadaşım sinem kanayadursun ta ki sürgün ya da mahpus kırışıklar yerine yüzümüz köylü ve gurbetçi yanıklığa dursun sevmekle doğrulanmıyor madem kalbimiz girelim yarimizin avlusuna tam tekmil ve mürdüm erikleri ve dopdolgun elmalarıyla o bahçede o geniş kalçalı yarimizi dört kere. | |||
Yüzüme bak
ve yüzümü hırpala yüzümü değiştir, dağlı bir anlatım bırak sen her hafta oğlunu leğende yıkayan yaban, diri memelerinden ısırmak dudaklarındaki tuzu dudaklarıma almak için çok oldu tepelere vurdum kendimi bulutlara karıştım ve karanlık kahvelerde tıraşı uzamış adamlardan huylarını öğrendim senin. Mahmur bir tohumdun delikanlı bağrıma. Ve hatırlıyorum lokavt vardı bezgin fabrika düdüklerinin dizlerine yatırılmış olan sabah senin kalbini kakışlardı Tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar polisin sevmediği genç adamlar sokaklarda patronları kudurtan gazeteler satarlardı. Ey şehre başaklar: militan ruhlar ekleyen hayat! Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken izmarit toplayan çocukların üstüne çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin bacımı koyvermiyorken şizofreni, yüzüme bak ve rahmini bana doğru tekrarla ben öyle bilirim ki yaşamak berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır çünkü biz savaşmasak anamın giydiği pazen sofrada böldüğümüz somun yani ıscacık benekleri çocukluğumun cılk yaralar halinde; yayılırlar toprağa etlerimiz kokar gökyüzünü kokutur çünkü biz savaşmasak Uzak Asya'dan çekik gözlerimiz Küba'dan kıvırcık sakallarımızla savaşmasak güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu'da Ke san'da, Kandehar'da ümüğüne basılır mı vahşetin ve sen boynunu öperken beni sarhoş bir okyanusla titreten hayat sevgilim olur musun. Ben savaşarak senin bulanık saçlarından tutp kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya dünya kirletilmez bir inatla dönüyor altımıza yıldızlar seriliyor yüzüm suya davranıyor koşaraktan. ve inzal. |
Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!
...
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ,
...
ps: ''O Belde'' adlı şiirinden alıntıdır