31.10.2011

Modigliani


“Ruhunu gördüğümde gözlerini de çizeceğim.”

 ***
Jeanne: Söyle bana Modigliani, kör bir adam nasıl resim çizebilir? Bilmiyorsun!
Modigliani: Kimsenin görmediğini resmeder, hiçkimsenin!


30.10.2011

Aşkın Şiir Durağı


-Bu sayfada  ne görüyorsun dostum?
-Bir şiir
-Bir şiir değil dostum; aşkın şiir durağı


Bir Günah Gibi

Sen ki, gecelerin alacalı gezintisi
Yoruldun mu bu gece?
Yanımda kalmak ister misin
Öyleyse soyunmalısın
Çırılçıplak ve dolgun
Sonra öpmelisin
Ham meyve yemekten göveren dudaklarımı
Olgun dudaklarınla o bahçede
Ve herşey olup bittikten sonra
Bir incir yaprağı bulmalısın kendine

Neden diye sorma
Utanacaksın biliyorum 
Batmış gibi bir günaha.

Gelmiş Bulundum


Ben mişim -neymiş- su sesiymiş
Oymuş -cam kırıkları gibi gövdemi yakan-
Yanağında sardunya kokusuyla yazdan
Kimmiş o gelen ya giden kimmiş
Bir yabancı mı, yoksa bir ermiş
Değilmiş, bir çağrı bile yokmuş uzaktan.

Güneş mi batarmış bir özel ismi bitirir gibi
Yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan
Ne kalmış bir önceden ya da bir sonradan
Kim koparmış dalından bu yabani incirleri
Ya kimmiş kıyıya çeken hayalet gemileri
Ne yazılmış nereye bu garip kargaşadan.

Yıldızlar, büyülü ülke adımı unutturan
Bir kaya, bir ot, bir akarsu
Hangi yaz şarkıcılarının ürpertili korosu
Ki bütün ölüleri sığa çıkaran
Ve kenti bir ölüm derinliğine salan
Yani bir gül solarken bir gülün açma korkusu.

Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elimde bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

28.10.2011

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?

"Bir gelmemiş an için de feryat etme ,
Geçmiş gelecek masal bunlar hep,
Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.
Niceleri geldi, neler istediler, 
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler...
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.
Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek, 
bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün ... 
Zira senin üstünde de otlar bitecek "


What Dreams May Come



 'sana her baktığımda, dokunmak istediğim için teşekkürler.'

Terzilerin En Güzeline


Çırılçıplak kaldığımda
Kefenle kundak arasında bir günde
Bir kefen kaç karışsa
İki karış fazlasından 
Bir sevda diktirdim kendime
Ölünce de giyerim diye

Pembe


Kan kırmızısı
Süt beyazı
Elele verip dökülür ellerinden

Pembe bir sıcaklık yayılır
Ellerinin değdiği yerden 
Ilık ılık
Tüte tüte

27.10.2011

Sleeping in the shade of love




















All the things I love,
I love the most
Sleeping in the shade of love.
Sleeping in the shade of love,
I love the most, my love

İnce Sızı




Var mıdır nalçaları sevincin
gün tene değince kanatları uzar mı
derin bir secde gibi rüzgara aşılanmak
dostları düşünmenin çarpıntısından mı


Yokum arkadaş düşünmekle varılan tada
hayata yalnızca kafanı banmak
gövdende namusluca güdebilmek sevinci
elbet burkulup kalmaktan iyi.
Kara gözlerimde uğuldayan bu değil ancak
elde tüfek, elde alet, yürekte kor
cebelleşmek yalanla, kirle, tahvilatlarla
damarlarına papatyalar doldurarak
bir serinlik olup dünyaya sokulmak


ben bir deli fışkın değil miyim
sahibim Köroğlu'nun da sahibi değil mi
ve çocukların ezbere bildiği gömleğimin
kendirini kendim ekmedim mi


Öyleyse arkadaşım sinem kanayadursun
ta ki sürgün ya da mahpus kırışıklar yerine
yüzümüz köylü ve gurbetçi yanıklığa dursun
sevmekle doğrulanmıyor madem kalbimiz
girelim yarimizin avlusuna tam tekmil
ve mürdüm erikleri
ve dopdolgun elmalarıyla o bahçede
o geniş kalçalı yarimizi dört kere.





26.10.2011

17 Eylül 2011

Sevgili E.D.

Hem bir okuyucunuz hem de bir hemşehriniz olarak öncelikle size teşekkur etmek isterim ;
Kitabınız ' Bir Trakya Masalı' henüz üniversiteye yeni başladığım yıllarda bir grup trakyalı öğrenciyle kurmaya çalıştığımız fakat bir türlü kuramadığımız 'Odtülü Trakyalılar' topluluğunun ilk topluluk kitaplarındandır. Gönül isterdi ki, topluluğumuzun devamı gelsin ve sizi bizzat üniversitemizde ağırlayalım, maalesef olamadı. Yine de kitabınızla, folklorik değerlerine sahip çıkmaya çalışan ve aynı zamanda edebiyata meraklı bizim gibi gençlere ulaşmış ve yol göstermiş sayılırsınız.
Topluluğumuz kurulamadığından kitabınız şu an benim kitaplığımdadır ve yazdığım bir kaç Rumeli'ye dair şiirde ilham kaynağı olmuştur.

Görüşmek üzere...Sağlıcakla kalın.

B.K.
---------------------------------------------------

17 Eylül 2011

Sevgili Kardeşim,

İletinle beni mutlandırdın.
Ben, Ulu Önder’in, “Cumhuriyetin temeli kültürdür” buyruğunu ilkeleştirmiş, bilginin paylaşımına, Türkçenin arılaşmasına ve böylece gençleri özendirmeye çalışan yetmiş yaşında biriyim.
“Şu karmaşada tek gerçek sanattır” diyerek koşturabildiğim her yerdeyim. Google’da, Face’de (nerede olursa) beni izle, not al… Önerdiğim, türkü, şarkı, öykü, şiir, yazar ve kitaplar beğenimin süzgecinden geçmiştir, dağarcığında bulunsun.
Büyük hastalıkları yarım yamalak atlatabildim.
“Bir Trakya Masalı” Cumhuriyet Kitap’tan çıkan “Islıkla Çalınan Öyküler” kitabında da var. Israrlar üzerine 7. baskısını bir yayınevine söz verdim. Önümüzdeki bir-iki ay içinde basılacak. Onun için yeni kısa öyküler yazıyorum. Ve henüz gün yüzüne çıkmamış olan taslak halindeki birini -ekte- armağan olarak gönderiyorum.
“Bir Trakya Masalı”nın 7. baskısının hemen ardından “Ustam Ölmüş Ben Satarım” üst başlığı altında yine kısa öykülerden oluşan yazınsalı tezli bir kitabım çıkacak.
Her şey gönlünce olsun,

Sevgilerimle

E.D.
---------------------------------------------------

27 Eylül 2011

Sevgili E.D.,merhabalar

Öncelikle ince mektubunuza verilen bu geç cevap için özür diliyorum. Bir kaç sağlık problemi dolayısıyla ancak şimdi yazabiliyorum. Siz de  ‘’ Büyük hastalıkları yarım yamalak atlatabildim.’’ demişsiniz.  Çok geçmiş olsun, umarım hepsini tez  zamanda tamamen geride bırakırsınız.
“Şu karmaşada tek gerçek sanattır” diyerek  ne güzel ifade etmişsiniz. Ben de tüm acemiliğime aldırmadan sanki hayatın gerçeğini ararmış gibi sanatın olduğu her yerde yer almaya çalışıyorum. Edebiyat başta olmak üzere... Zaten size ve değerli eserlerinize edebiyat yoluyla ulaşmış bulunmaktayım. Şimdiden sizi blogunuz vasıtasıyla da takibe aldım. Göz atabildiğim kadarıyla ‘Gugulist’ çok değerli bir blog. İçinde yer alan şahsi görüşlerinizi takip edeceğimden emin olabilirsiniz. Örneğin, ‘’Beğeninin Yozlaşması’’ gözüme ilk çarpanlardan. Yapmış olduğunuz alıntılar da bir o kadar kıymetli. Açıkçası Türk ve Dünya Edebiyatından çok geniş bir beğeni yelpazeniz var. Umarım daha çok paylaşırsınız bizlerle ve biz bu yelpazeden daha fazla yararlanırız.
Kitabınızı heyecanla bekliyorum. Başarısından şüphem yok. İsmi bile güzel duygular uyandırıyor insanda. Açıkçası La Paragas’ın da belirttiği gibi kitaplarınızın isimleri ve kapakları ayrıca bir beğeni konusu. İtiraf etmeliyim ki sadece ‘Bir Trakya Masalı’nın kapağından etkilenerek bile bir şiir yazmıştım. Sizinle paylaşmak isterdim ama yazdıklarım karşınıza çıkaracak kadar iyi sayılmaz henüz.
Bana taslak halindeki bir öykünüzü göndermişsiniz. Çok teşekkür ederim gerçekten. Heyecanla açtım, bir çırpıda ve keyifle okudum. Son zamanlarda hele ki şu sağlık sorunlarıyla uğraştığım o vakitlerde ağzımda bal tadı bıraktı, şifa oldu bir nebze. Ayrıca nasıl onurlandım bilemezsiniz. Bu mektup benim almış olduğum en kıymetli armağanlardandır ve ömrüm boyunca saklayacağımdan emin olabilirsiniz.
Bu armağan için sonsuz teşekkurler. Size yazın hayatınızda bolca başarılar diliyorum.

Sağlıcakla kalın

B.K.
--------------------------------------------------

28 Eylül 2011

Değerli Kardeşim,

İçtenlikli mektubunu aldım. Mutlu olmakla birlikte sözünü ettiğin sağlık sorunundan dolayı endişelendim. Rahatsızlığının ne olduğunu yazarsan memnun olurum. Gençlerin sağlık sorunlarına üzülürüm. "Dedeciğim" sözcüğünü duyana kadar sağlıklarına dikkat etmelidirler, diye düşünürüm.
İlâveli öyküleriyle "Bir Trakya Masalı"nın 7. baskısı için çalışmalarım sona yaklaştı, sanırım Kasım ayında çıkar. Torunlarınızın da okuyabileceği sevimli bir Trakya kitabı bırakacağımı umuyorum.
Asıl üzerinde durduğum, genel savı; sanatta usta-çırak ilişkisi olan öyküler kitabının çalışmaları... Onda da oldukça yol almış bulunuyorum. Beni doyuracak olgunlukta becerebilirsem, edebiyat fakültelerinde "metinlerarası ilişkiler"in ders kitabı olabilir.
Yazdığın şiirleri göndermekten çekinme. Şiir; edebiyatın abece'sidir. Sonra düzyazıya geçilince yazılanların tadında geçilmez. Özellikle de kısa hikâye...
Bu aralar uğraşıların yoğunluğuyla fazla yayın yapamıyorum. Bu kitaplardan sonra internet ortamında "meraklısına notlar"ı sürdüreceğim.

Sağlık ve mutluluk dileklerimle gözlerinden öperim.

E.D.
---------------------------------------------------

29 Eylül 2011

Sevgili E. D.,

Umarım sağlıkta ve keyiftesinizdir. Sizi sağlık sorunlarımla endişelendirmek istemezdim. Çok ciddi sorunlar olmasa da fazlasıyla insanı huzursuz eden sorunlardı. Bir diş ameliyatı geçirdim.Ağrılı ve sancılı bir haftaydı  ve aynı hafta içinde iş başında gözüme birşey kaçtığından dolayı bir kaç gün gözüm yaşlı gezdim. Şimdi hepsini atlattım ve eskisinden daha iyiyim.
Umarım siz de kitabınızın sonuna geldiğiniz şu günlerde iyisinizdir. Torunlarımızın da okuyabileceği sevimli bir Trakya kitabı bırakacağınızı söylemişsiniz. İnsan bu yaşlarda pek torun sahibi olmayı düşünemiyor ama haklısınız galiba. Kitabınız adı üzerinde sevimli sıcacık bir Trakya masalı. Belki memleketim diyedir; Trakya bana herzaman masalsı gelmiştir. Bir de sizin kaleminizle anlatılınca ayrı bir güzel oluyor bu masal. Torunlarımı görebilir miyim bilemiyorum ama belki diğer kitabınız ders kitabı olarak çocuklarımın ellerinde yer alır. Size ayrıca diğer kitabınızda da başarılar diliyorum.
Facebook’ta isminize rastladım. Umarım kucağında iki güzel çocuk olan kişi sizsinizdir. Öyleyse çok şanslı biri –torunlarınızsa, şanslı bir dede- olduğunuzu söylemeliyim. Tabi onlar da öyleler.
Son olarak sizin bana gönderdiğiniz öyküye icabeten size yazmış olduğum bir şiiri göndermek isterim.

Ellerinizden öper, sağlık mutluluk dolu günler dilerim.

B.K
---------------------------------------------------

29 Eylül 2011

Sevgili B.K,

Sıcak iletini aldım. Şiirin olgun. Güzel üstü. Haz duyarak okudum.Çıkış aldım.Tekrar tekrar okuyacağım. Atlattıkların için geçmiş olsun,Gözlerinden öper, iyi geceler dilerim.

E.D.

Telgraf gibi oldu stop... :))
      

Kara Tren

Kara bir trenin
Penceresinden bakıyorum geceye
Sanki dünya
Cam üzerine çizilmiş gibi
Tüm ağaçlar birbirine karışmış

Keşke diyorum
Bu camı kırmak mümkün olsa
Kolumu pencereden dışarı çıkarıp
Tenimde hissebilsem gecenin serinliğini
İnsanları ve dünyayı

Bir gün bu camı kıracağım
Ve herbir parçasını
Yıldız yapıp geceye
Gökyüzünde seyredeceğim
Dünya belki daha aydınlık olacak

Yeniden kendini bulmak için
Kaç camı indirmeli insan
Daha kaç gece trenine binmeli
20 Ekim 2011
Sevgili B.,

Şaşkınlığım, olasılık hesaplarının yön değiştirmesinden biraz da hani hiçbiri bir' den büyük olamazken...Mesajıma cevap vermemeniz ki muhakkak mühim bir sebebiniz vardır diye düşünerek, hatrımda yer edindi lakin bir kırıklık da yarattı. Fakat bunun için üzülmenize sebebiyet verirsem işte o zaman incinirim.
Bu yaptığıma geri dönüp baktığımda, cesaret mi diyelim orasını bilemiyorum amma birkaç parmak takırdısı ötesinde yaşadığımız bir dünyada, kolay gibi görünse de benim için zor lakin mühim bir davranıştı...
Gelelim Cemal Süreya'ya; Benim de hayatımı yaşantı'ya çeviren özel bir yerdedir kendisi, ne mutlu ki böyle olduğunu bildiğim bir kişiyle daha tanışmaya vesile oldu,tanımaya da vesile olur umarım.
Şimdilik mesajımı burda bitireyim, işteşliğin arttığı nice zamanlarda buluşmak dileğiyle.
Hoş kalın.

D.K.

Şimdi Biz


Şimdi biz aşık mı olduk?
Bu cennete düştüğümüz anlamına mı gelir?
Suyun ve rüzgarın götürdüğü
o mutluluk bahçesine...
Bu bahçede ne kadar da masumuz şimdi
her gece bir rüyada yeniden doğmuş gibi


Fosur Fosur


07 Ekim 2011 Cuma

Selamlar aga,
Daha önce konştuklarımıza ek olarak, şunları demek istiyorum sana;Fosur fosur yaşa gençliğini aga, sigara içer gibi, tirkayi olacağını bile bile, birini sönmeden diğerini yakarak. Sev kadınları, bir ikisini sevişmesen de sev, agız alışkanlığı diyerekten, ya da becerebildiğin ne varsa onu sev. Ben şiiri beceriyorum, onu seviyorum.

Lıkır lıkır yaşa gençliğini aga, bir üzüm bağına girmiş gibi kokusunu al şarabın. Tirkayi olacağını bile bile. Benim gibi dövüşme şarapla, onla seviş. Kimseye aldırmadan, Eller ne diye korkmadan. Elinden gelirse benim için de seviş şarapla. Şarabın kokusu sinsin saçlarına, ayakların yalpalasa da sarhoşluktan gençlikten ya da aşktan dökülmekten taşmaktan korkma mericin egeye döküldüğü yerden.

Belki taşları çok geç dizmeye başladık aga ama daha çok erken aga ıstakaları devirmek için. İyi oyna hayatın üzerine, el başkasına geçmeden, şimdilik bu el senin aga, iyi oyna taşını.
Görüşmek üzere aga
                                                    B.K


Into The Wild



''Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır. Mutluluk bomboş sahillerdeki çoşkudadır. İnsan elinin değmediği bir yerdedir. Denizin diplerinde ve gürlemesindedir. İnsanları severim; ama doğayı daha çok severim''

En İyisi


Dag tepesinde bir çam olamazsan
Vadide bir çali ol,
Fakat oradaki en iyi kucuk çali sen olmalisin.
Çali olamazsan bir ot parcasi ol,
Bir yola nese ver.
Bir misk cicegi olamazsan bir saz ol,
Fakat golun icindeki en canli saz sen olmalisin.
Hepimiz kaptan olamayiz,tayfa olmaya mecburuz.
Dunyada hepimiz icin bisey var,
Yapilacak buyuk isler,kucuk isler var.
Yapacaginiz is size en yakin olan istir.
Cadde olamazsan, patika ol.
Gunes olamazsan yildiz ol;
Kazanmak ya da kaybetmek olcu ile degildir.
Sen her neysen,onun en iyisi olmalisin!

24.10.2011

Tasvire Şayan Çocukluğum VII: Halam

Çocuklar herkesi sevemez bilirsiniz. İstenmeyen tek bir hareket, tek bir söz çocukların nefretini en azından uzaklığını kazanmak için yeter de artar bile. Kendi çocukluğumdan biliyorum. Ben de sevememdim bilumum akrabalarımı. Gürbüz bir çocuk olduğumdan olacak beni her gördüğünde güreş tutmaya çalışan amcamdan o vakitler kaçar oldum. Beni tek bir sefer bile şaşırtmadı bu isteğinden ötürü. Zamanla kaçar oldum kendisinden. Lakin kaçtığınız insan sizin öz be öz amcanızsa pek mümkün değil uzak kalmak. Amcamla son kez güreşmek zorunda kaldığım gün sabrımın taştığı gündü. Yakalanmıştım. Üstelikte diğer amcam da katıldı eğlenceye. Tüm o kızarıp köpürmelerime alınganlıklarıma utangaçlıklarıma kayıtsız kaldığı içinse hep küskün kaldım babama. Neyse  o  gün sabrım son raddesindeydi. Madem kaçamıyordum birşeyler yapmalıydım. Bazen uçurumdan atlamaktansa birilerini itmeyi düşünmeli insan. Öyle yaptım. Amcamı bir uçurumdan atarcasına gerindim, tüm gücümü kollarımda topladım ve hamlemi yaptım. Devirdim amcamı. Eğer arkasında bir uçurum olsaydı çoktan yuvarlanmıştı aşağı. Büyük bir haz almıştım. O vakte kadar kızaran ensemin ağrıyan kemiklerimin acısını dindirmiştim tek seferde. Acıyan oydu bu sefer. O günden sonra hep güreşelim diye bekledim ama yanaşmadı amcam. Biryerlerinin yaralanmasından korktu sanırım. Yada kızdığımı idrak etti sonunda.

Sadece amcam olsaydı bu kadar zor bir çocukluk geçirmezdim. Eğer kilolu bir çocuksanız bir de sevimliyseniz aile toplantılarında tek konuşulan konu bu olur. Bir oturuşta ne kadar yediğinizden, kilo vermeniz gerektiğinizden, poponuzun büyüklüğünden, bir o yana bir bu yana nasıl sallandığından bahsedilir. Siz de sabırla dinlersiniz. Onlar büyüktür çünkü. Onlar amcanız, yengeniz, teyzeniz, ve onların çocuklarıdır. Kaç kere sofradan ağlayarak kalktığımı, boğazıma düğümlenen lokmaları sayamadım. Tüm bunlar aşağılayıcı değilmiş gibi çeşitli lakaplar da bulunur bazen; dana, bok çuvalı, sakızköy boğası vesaire vesaire.

Yine de sevdiğim akrablarım vardı.Biri halamdı. Artık aramızda değil. Hiç olmadı zaten.Hep ötelendi. Halamla benim en büyük ortak yanımız buydu belki. Kendi çocuğu tarafından dili kesilmeye yeltenilmiş, kız çocukları zaten evlenip evinden uzaklaşmış ve ayyaş kocası tarafından para bulmaya zorlanılmış halam ve az önce dilim döndüğünce anlattığım ben için en sevdiğimiz insanlardık belkide bu koskoca sülalede. Halam beni niye severdi bilmiyorum. Sevimli sarışın bir çocuktum ondandır belki. Ya da onu sevdiğimi bilmesindendir. Bense halamı beni olduğu gibi sevmesinden ötürü severdim. Hiç unutmam bir gün evimize geldiğinde sevincimden sofradan kalkmıştım. Ne tuhaf. Gücenmeden ağlamadan hem de. Sevincimden öyle hızlı atlamışım ki kucağına o yaşlı vucudunu deviriverdim. Ben ne kadar üzülsem de bu durum karşısında o seviniyordu, gülüyordu hatta uzandığı yerden. Sevildiğini biliyordu kanımca. Halacım benim. Yine olsa yine hiç yakınmazdın eminim.

Halamın alçak kerpiçten evi hep masalsı gelirdi bana. Her fırsatta buraya koşardım. Ömrünü hayvanları otlakmakla,hayvanların pislikleri temizlemekle geçirdiğinden  ve evinin temizliğine pek vakit ayıramadığından kimse kapısını çalmazdı. Pis bulurlardı halamı. Bunu çocukken idrak etmiş değildim. Ölümünden seneler sonra anneme bundan dert yandığını yine annemden öğrendim. Annem de bizim sülalenin kibirli büyükleri tarafından ötelendiğinden olacak, halamla annem de birbirlerini gayet iyi anlarlardı. Zaten tüm sülaleye kırılmış halam bir tek bize gelirdi. Bacağında şalvarı, üstünde eski, solmuş hırkası ve illaki hırkasının cebinde benim için getirdiği birşeylerle. Genelde meyve olurdu. Benim gibi kilosundan çokça çekmiş, lokmaları sayılmış bir çocuk için ne güzel bir hediyedir tahmin edersiniz umarım.

Halam hep yalnızdı. Ve ölümü de yalnız oldu. Birgün o iki odalı kerpiç evinden çıktı ve gelmedi. Ölümünü eve kendi başına dönen eşeği bildirdi bizlere. O vakte kadar hep beraber dönmüşlerdi sayadan ama bu kez yalnız dönmüştü. Ve halam evine getirildiğinde yine eşek vardı kapısı olmayan bahçenin girişinde. Durmadan anırdığını hatırlıyorum. Tüm ağlayan çocuklarına kibirli akrabalarına ‘’susun,ne yüzle ağlıyorsunuz dercesine’’. Yine de insanlar ağlamaya devam ediyordu. Ben o anda ne yaptığımı pek hatırlamıyorum. Ölümün soğukluğuyla ilk defa tanışmıştım. Normalde orada olmama izin vermezlerdi ama halamı nasıl sevdiğimden söz dinlemeyeceğimi de biliyorlardı sanırım. İnsanları izliyordum. Kolonyalı su içmeye çalıştırılan kızını ve halamın naaşını yıkamak için ısıtılan suları kazanları, kızının ölümüne şahit olan babaannemin ağlayışını izliyordum. Ben ağlamadım. Ölümün ne olduğunu pek anlayamıyor insan ilk kez tanışınca.

Şimdi halamın çektiği acıları düşününce halamın yaşamış olmasını istemek bencillik olur diye düşünüyorum. Ama yaşasıydı eğer elimden geleni yapardım cebinden çıkarıp verdiği meyveler ve gönlünden çıkarıp verdiği sevgisi için.

Uyuma Çocuk

T harfinin gölgesinde uyuyor çocuk
Bir tüfengin
Bir tankın
Belki bir taşın
Tahtanın  veya bir tabutun

Uyuma çocuk
Tabutunun üstünde zar sallarlar
Farketmezsin bile

Uyuma  çocuk
Belki sen uyurken
Geleceğini yakarlar
Bilemedin şiirlerini
Bozkırın serinlğinde ısınmak için

Uyuma çocuk
Yeniden ortadan ikiye ayırmak için saçlarını
Ve değdirmek için yeniden
Ham meyveleri yemekten göveren dudaklarını
Sevdiğinin tenine

Uyuma çocuk
Uykuymuş geceymiş sana mı kalmış
Uyuma mezarın bin yıllık güllerden olsa da
Güneşin doğuşunu merak etmez misin
Bir de şiir düzmek istemez misin o vakit
Kızılıyla mavisiyle

Uyan öyleyse
Esmer kavruk yüzüne çarpan
Kavgaya aydınlık getiren ay kırıklarınla
Aşka susamanın güzelliğiyle
Ve yaşadığından utanan ananın
Bir tabuta sarılışıyla
Ve ölüme

Sevgilim Hayat




Yüzüme bak
ve yüzümü hırpala
yüzümü değiştir, dağlı bir anlatım bırak
sen
her hafta oğlunu leğende yıkayan hayat
yaban, diri memelerinden ısırmak
dudaklarındaki tuzu dudaklarıma almak için
çok oldu tepelere vurdum kendimi
bulutlara karıştım ve karanlık kahvelerde
tıraşı uzamış adamlardan
huylarını öğrendim senin.
Mahmur bir tohumdun delikanlı bağrıma.
Ve hatırlıyorum lokavt vardı
bezgin fabrika düdüklerinin
dizlerine yatırılmış olan sabah
senin kalbini kakışlardı
Tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar
polisin sevmediği genç adamlar sokaklarda
patronları kudurtan gazeteler satarlardı.
Ey şehre başaklar:
militan ruhlar ekleyen hayat!
Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
izmarit toplayan
çocukların üstüne
çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin
bacımı koyvermiyorken şizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana doğru tekrarla
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani ıscacık benekleri çocukluğumun
cılk yaralar halinde;
yayılırlar toprağa
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savaşmasak
Uzak Asya'dan çekik gözlerimiz
Küba'dan kıvırcık sakallarımızla
savaşmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu'da
Ke san'da, Kandehar'da ümüğüne basılır mı vahşetin
ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
Ben savaşarak senin
bulanık saçlarından tutp
kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan.
ve inzal.

Köy

I

Ben köy çocuğuyum
Hangi burca mesubum bilmem
Ben güllerin budanma zamanında doğmuşum
Kendimden bilmişim
Biraz mahcubum
Biraz da sonbahar
Hanımefendi!
Varsın gelsin sonbahar
Ama budamasalar keşke gülleri

II

Ben köy çocuğuyum
Ben ağaçlara hayranım
Nazar boncuğu takarım her bir yaprağa
Yine de dokunamam
Gelin parmaklı iğdenin mağrur dallarına
Ve süt veren bir incire

III

Ben bulutlara ve kuşlara hayranım
Köyümüzden gitmeye kalksa bir bulut
İçim götürmez
Tenime teyellerim ellerini
Ve ne zaman gitmeye kalksa ak bir güvercin
Beline kırmızı bir kuşak bağlar
Öyle ağlarım arkasından

Sanma Sakın


Sanma sakın
Elde sadece sepet
Sadece çiçek
Eli bir de kalem tutar
Urumeli çocuklarının

Memleketim


Memleketim
Bahar diye aç gözlerini
Bahar diye yeşert
Yesevi tohumlarını

23.10.2011

Dalgalar Getirir Beni Sana

Duyuyor musun
Dalgaların iman dolu seslerini
Yok gibi hiçbirinin kayalardan dönüşlüğü

Onlar getiriyor beni sana
İnce ince sızıyorum damarlarına
Coşkuyla arzuyla
Rengimle ve renksizliğimle

Ben bir taştan
Bir yar etmeye geliyorum
Dört koldan
Sazımla türkümle
Çengi kıyamet

Sana geliyorum
Sırılsıklam
Köpük köpük
Damla damla
Her birinde bin hasret

Ay vurmuşken tenine
Sana geliyorum
Teninde toprağında başlar memleket

22.10.2011

Korkuyorum


Her yerde aynı hava, 
aynı koku, aynı dert
Korkuyorum
Sen de kaçma bu şehirden
Yalnız bırakma beni
Gökler bile değişiyor lahzada
Ardından geliyor bak
Güneşiyle bulutuyla gökyüzü
Bütün şehir, bütün deniz, yeryüzü
Sen de kaçma bu şehirden
Yalnız bırakma beni
Ben fakir bir sahilin
Kahır yüklü çocuğu
Korkuyorum


Hikaye


Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!

20.10.2011

Seni Düşünmek


Seni düsünmek
Güzel sey , umutlu sey
Dünyanin en güzel sesinden
En güzel sarkiyi dinlemek gibi birsey
Fakat umut yetmiyor bana
Ben artik sarki dinlemek degil

Söylemek istiyorum

Kimya Mühendisi Olarak

Bir kimya mühendisi olarak öğrendiğim en önemli şey sahip olduğum tek barometrenin kalbim olduğudur. Yüksek bir binanın yüksekliğini bir barometre ile ölçebileceğimiz gibi bir insanın değerini ve hayatımızdaki yerini kalbimizdeki değişimlerden anlayabiliriz. O insanın gönlümüzde yarattığı ferahlığa ya da sıkışmaya bakarak. Üstelik bu kusursuz düzenekle yanılma payımız da yok. Ne bir calibration derdi ne bir human error payı...Tek yapmamız gereken kalbimizi dinlemek ve öncesinde onu nasıl kullanacağımızı bilmek...

19.10.2011

You Can Never Hold Back Spring




You can never hold back spring
You can be sure that I will never
Stop believing
The blushing rose will climb
Spring ahead or fall behind
Winter dreams the same dream
Every time

You can never hold back spring
Even though you've lost your way
The world keeps dreaming of spring

So close your eyes
Open you heart
To one who's dreaming of you
You can never hold back spring
Baby

Remember everything that spring
Can bring
You can never hold back spring

Güç Olan


iyi şiir yazamasa da gönlü güzel insanlara gönderiyorum bu şiiri. Hasan Hüseyin'den


Himalayalarin tepesine tirmanmak güc ama mümkün 
Okyanusu asmak da güc ama mümkün
Ay'a ulasmak da oyle
Ama mümkün degil iste
Bülbülün eti icin öldürüldügü bir ülkede
sanati zincire vuranlara
Meram anlatmak
Öt kusum
Öt kusum
Öt güzel kusum
Eller ne derse desin
Ben sana vurulmusum.

18.10.2011

Boşuna Değildir


İlla sevdalanmak mı istersin delikanlı
İşte komsu kızına sevdalan
O inadına güzel akşam üstleri
İnadına fiyakalı
Ondan değil mi akşamların ılıklığı
Ağacın çengi kıyameti
Ağaçta dalın bir başka yeşili
Derken ansızın gelişi baharın
Eteğinin deydiği yerden
Alıyla moruyla
Gökyüzüyle bulutuyla
Gökyüzünde bir başka mavisiyle

Anlayacağın boş yere değildir
Rüzgaların tenini boş bırakmayışı
Güneşin saçlarına itimadı
 Bir nedeni olmalı
Mahallenin kahır yüklü delikanlılarının
 Tütüne ve şiire düşkünlüğünün

Sen de onlar gibi omzu omzunda
Nefesi nefesinde mi olsun istersin
Dipdibe yürümek
Ya da bir yolculuk mu düşlersin?
Düşlersin elbet
Onunla milim milim bölüşmek istersin yeryüzünü
Ya da bir denizin
Bir ucu sende bir ucu onda olsun istersin
Uzat ellerini o zaman
O senin hem denizin hem gemin
Geminde kırık dümenin
Ama bilmelisin ki
Şimdi mahallenin sokaklarında
O gemiye koşar
Tek sıra halinde tabutlar
Ve o tabutların gölgesinde
Analarının gözyaşları da
Boşuna değildir
Durma sevdalan delikanlı

17.10.2011

Kuzum


çocukken kuzularım büyümesin diye dua ederdim ya,
öyle dua ediyorum şimdi de.

Sırça

Elimizdekinin ne olduğunu pek bilmezdik
Sırça gibi birşeydi sanki ellerimizde sevi
Onla oyun olmaz derdi büyükler, umursamazdık
Cam tutan parmağın kanını emmek güzeldi
Yere düşen her damlaya ise gözyaşı dökerdik
Ve elimizdeki tüm kesikler anlatırdı olup biteni
İnsan şimdi kanasa ya, eskisi gibi
Çok da değil hani topu topu bir damla
Şimdi eskisi gibi sevilmiyor
İçi kanamıyor insanın
Bir giyotin keskinliğinde sevdalar, olup bitiyor
Bu nasıl bir idam, nasıl bir ceza
Söyle sevgili sen bilirsin, çokça sevmişsin

Hani Şair Demişti ya

‘’Bir kalbiniz var, onu dinleyin’’
Demişti  hani şair
Kapısı yumruklandı bir gün
Sürdüler onu
Şehrin ta dışına
Alanlara ovalara dağlara
Şimdi dizleri bütün yara bere
Hepsi ayrı bir hüzün
Ayrı bir kafiye şiirine

Uzaktan severken insanları
Zamanla sevmeyi de öğrendi uzakları
Ve bir çöl edindi kendine
Ayağını yere vurdu bir vakit
Bir ses duymadı
Küçüldükçe küçülmüş
Bir toz tanesi olmalıydı şimdi
Uçuşuyor olmalıydı
Kadirşinas bir samyelinin sırtında

‘’Bir kalbiniz var, onu dinleyin’’
Demişti hani şair
İşte o şair bir daha evine hiç dönmedi
ve amansız bir kum fırtınası sırasında
Kayboldu tüm şiirler

15.10.2011

Sevmek Zamanı

"Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım... İkinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde."



14.10.2011

Sonbahara Sitem

Dolaşıyorum burgazı
Önünden geçiyorum kartondan evlerinin, 
Bir yalnızlık şarkısı çalıyor o evlerin birinde. 
Bir yağmur damlası 
Bir makas gibi 
Alıp götürüyor evlerin kesilecek kenarlarını
Korkuyla titriyor perdeler. 
Her gün bir parça daha eksiliyor evlerden 
Ve açıkta kalıyor sahte sıfatlar. 
Bazılarının geri döneceği bir evi bile yok. 
Ne yazık ki, Burgaz’da bir sabahçı kahvesi de yok. 
Diğerleri  tasını tebceresini bir poşete dolduruyor.
En son da kendini kokuyor en üste
Gömüyor dört duvar arasında biryere.
Yerin yarılmasıyla kapanması bir oluyor.
Yeni bir mevsim değil 
Karanlık bir çağ başlıyor sanki.
Öyle kapanıyor kapılar ve pencereler. 
Ardlarında birileri var belli. 
Güne yasaklı birileri... 
Her birinde Umberto D yalnızlığı 
Yine de dalında kuruyor sardunyalar. 
Açsa sardunya yer yerinden oynayacak  sanki.
Sanki bahar gelecek gibi ama açmıyor açmaz olası çiçek.
-Böyle dediğime bakmayın ben çok severim sardunyaları-
Ama neden ölüyor çiçekler göz göre göre.
Nerde bu insanlar?. Niye açmıyor pencerelerini
Yoksa sonbaharda mıyız da hayat ondan mı sonbahardan terk? 

ps:bir şiir değildir
pss:yine de sonbahar en sevdiğim mevsimdir

Özdemir Asaf'ın dediği gibi:

En sevdiğim mevsime geldik; 
yapraklar sararacak, 
gök gürültülü yağmurlar yağacak.
Sonbahar,
hüzündür;
hüzün ise ben demektir.



13.10.2011

Ahmet Haşim

...
 
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ,
... 
 ps: ''O Belde'' adlı şiirinden alıntıdır