Saat:00:19
Tarih:9 eylül 2010
An itibariyle ramazan bayramına girmiş bulunmaktayız. Aslında yaklaşık 6 saat sonra bayram namazını eda etmek için caminin yolunu tutacağım. Bu yüzden şu vakitlerde yatmam gerekir. Fakat uykudan eser yok. Ben de yazayım dedim. Ortalık sessiz sakin… Cırcır böceklerinin sesini duyabiliyorum sadece. Dışarıda serin bir hava… Tolstoy olsa bir klasik çıkarırdı bu ortamda ama ben sizlere günün anlam ve önemine yaraşır bir konudan bahsetmek istiyorum; bayramlar. Ama benim bayramlarım.
Bayram bilincine ne zaman vardım bilemiyorum ama ne sayesinde vardığımı çok iyi biliyorum; yeni alınmış kıyafetler. Bende bu bilinci oluşturan ilk unsur budur. Hala da öyle. Keza bugün ben uyurken annemin fıtı fıtı alışverişe gidip üstüme başıma bir şeyler almasıyla bayramın gelip çattığını idrak ettim. 24 yaşında olmama rağmen annemin benim için alışveriş yapmasını yadırgayanlar varsa söyleyeyim, artık bayram alışverişlerine gitmiyorum. Çünkü NERDE O ESKİ BAYRAMLAR. Çocukken yeni kıyafetler edinmek ya özel günlere denk gelirdi ya da bayramlara. Şimdiyse bayramı beklemiyoruz yeni kıyafetler almak için. İşte bu benim için nerde o eski bayramlar dedirtecek bir sebeptir. Kısacası dostlar, bugün uyandığımda yeni kıyafetlerle karşılaşmak, onları annemin babamın karşısında denemek (çünkü ‘’olmuş mu bakalım’’dır o.) beni o eski bayramlara götürdü. Ve madem eski bayramlara geldik kılık kıyafetten sonra benim aklımda kalan ilk konu olan bayram tatlılarına değinmeden olmaz. Bizim ailede bayram tatlısı niyetine baklava yapılırdı. Bu husus bizzat anneme ve rahmetli babaanneme aitti. Ramazanın son haftası bayram temizliğinden önce bütün bir gün boyunca tatlı yapılırdı. Çünkü biz baklavayı 4 tepsi yapardık hazır yapmışken. 3’ü cevizli diğeriyse her ihtimale karşı yapılan susamlı olan tepsidir. Her yufka ince ince açılır, tepsiye yayılır, araları doldurulur, yeterince kalın olduktan sonra bir güzel dilimlenir baklava deseniyle ve fırına atılır. Bayramdan önceki gece de ıslanırdı şerbet ve limonla. ve yine aile jürisinin önüne konulur (çünkü o yine’’olmuş mu bakalım’’dır).denenirdi.bayramın geldiğini bir kez daha idrak ettikten sonra bayram için edilmiş dualarla yatağımıza yatardık
Uyandığımızda bayram gelmiş olurdu. Babamın bizi bayram namazına çağıran sesiyle uyanırdık. Çocukken çok nazlanırdım bu vakitlerde kalkmaya. Ama kalkar olduk zamanla da. Namaz dönüşü annem çoktan temizliğin son rötuşlarını yapmış ve kahvaltıyı hazırlamış olurdu. Bu kahvaltıları severdim. Envai çeşit şeyle bezenmiş olurdu çünkü. İştahlı bir çocuktum o zamanlar da.
Bir diğer husus her çocuğun günler öncesinden hayalini kurduğu ve elde etmek için bin bir şebeklik yaptığı bayram harçlıklarıdır tabi. Ben de öyleydim. Ama farklı bir alışkanlığım vardı topladığım tüm parayı mevcut en küçük kâğıt paraya çevirirdim. Maksat elimdeki paranın daha kalın gözükmesi. Dolayısıyla ben de kardeşlerimden daha çok para toplamış gözükürdüm. Bir de onları havaya atıp ortalığa saçıp yine toplayıp yine saçardım. Bayram harçlığı böyle bir şeydi. Sonunda harcayamazdım bu paraları ama yeni oyuncaklara ve bakkala gelen yeni çikolatalara yenik düşerdim hep.
Bayram böyle geçerdi işte, gelen misafirlerden çok harçlık verip vermeme potansiyelleriyle ilgilenirdik. Yolunu dört gözle beklediklerimiz de olurdu eliniz öpmeye bile nazlandıklarımız da. Zamane çocukları da farklı olmasa gerek bu konuda. Ama ister harçlık versin ister vermesin evimize çok misafir gelirdi. Ailenin en büyüğü babaannemin bizimle yaşadığını ve sayamadığımız kadar torunu olduğunu düşünürseniz bu çok normal. Kaldı ki babaannem torununun torununu görmüş bir insandır. Ve ben de en küçük torun. Memnun oldum efendim, hoş geldiniz ve bayramınız kutlu olsun, öpeyim amca...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder