3.09.2010

Onbir Ayın Sultanı

11 ayın sultanı olmasına rağmen kendince mevsimleri ve tüm diğer ayları tavaf eden ramazan bu sefer ağustos ve eylül aylarına tekabül etti. Tahtını emrederek, korkutarak veya hükmederek değil nefsini kontrol edebilmesiyle kazanan bu sultan fakir zengin demeden yine tüm hanelere uğradı. Eli boş gelmedi elbette, biraz sabırlı olmamız koşuluyla herkesi ihya etti. En çok da huzur bahşetti bizlere. Sultanım sen çok yaşa!
Sizi bilemem ama benim ramazandan anlayışım namaza oturan bir insanın secdede olduğu kadar Allah’a yakın olmasıdır. Sahurdan iftara kadar yememek içmemek değil benim için ramazan. Yaradan’la sırdaşlık etmek bir nevi. O saatler arasında belki dille değil ama gönülle yapılan bir muhabbet. İçimizden nelerin geçtiğini, niyetimizin salih olup olmadığını, ne kadar zorlandığımızı, zorlanmayı nasıl karşıladığımızı, yorumladığımızı, bunu karşılığında neler kazandığımızı bir O biliyor bir de biz çünkü. Bunun yanında, oruç işsel bir yolculuktur da. Ramazan niyetli olduğumuz anı olduğu kadar geçmiş günlerimizi nasıl geçirdiğimizin ve nasıl değerlendirdiğimizin çetelesini bir anda önümüze koyuyor. Bu bağlamda Ramazan’ın kendimizle bir hesaplaşma ve muhabbet içinde sürdüğünü söyleyebiliriz. Sultanın huzurunda kimisine göre sorguya çekilmek, kimine göre söyleşmek gibi. Kimi korkuyor, ne yaparsa yapsa haklı olduğunu iddia ediyor, kendini bilenlerse ‘’Sultanım en doğrusunu bilirsiniz.’’ demekle yetiniyor.
Bu yazıyı kaleme almamın sebebiyse yaptıklarını farklı yorumlayanlar ve kendilerini doğru addedenler üzerine. Yukarda da ufak bir girizgâh yaptığım gibi ramazan aslında nefis kapanıklığının yanında zihin açıklığıdır, kendini bilmektir ramazan. Lafım tabiî ki sultan makamına yaraşır davranışlarda bulunmayan kişilere. O kişiler ki iftar sofralarını alışveriş’e döndürürler, başkasının yaptığı takdirde zorunlu bir şey olarak görürler. Kalmadı kendi sahip olduklarıyla kıyaslarlar sofradaki nimetleri. Kapıdan misafiri girdiğinde tebessümle karşılamak olmaz ilk yaptığı, kılık kıyafetine bakmak, şöyle baştan aşağı süzmek olur. Kıskanırlar ve hasetlenirler ama zihin kapanıklığı yüzünden idrak edemezler bu durumu. Ramazan ayında bile dünya malının cezbesi kör etmiştir onları. Oruçluyken öfkelenir ama sabrın aslında ramazanın en temel şartı olduğunu bilmez. Şükreder ama diliyle, ulema kesilir sonra afili cümleler kurmaya çalışıp. Dua edenin sesindeki çıkışa ayak uydurup âmin der ama neye âmin dediğini bilmeden. Kısacası şunu diyorum; oruç sabırdır, nefse yenik düşmemektir ama önce kendimizi bilmemiz lazım ki ne için sabredeceğimizi bilelim ve ona göre orucumuzu eksiksiz tutmaya gayret edelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder