16.09.2010

Godot'u Unutmuşken


Bugün düşündüm de bir önceki yazımın (tatil dönüşü) adını aslında ‘‘Godot’u Unutmuşken’’ koyabilirmişim. Sanki daha da afili olurmuş. Gösterişi bir yana bırakalım; derin ve kapsamlı olacağı da kesinmiş. Değiştirmedim çünkü bugünkü yazının başlığına koydum onu. Bilenler bilir; ’’Godot'u Beklerken’’  Samuel Beckett’in ölümsüz eseridir. Bu tiyatro eserinde Vladimir ve estragon adlı iki kahramanın mütemadi bekleyişleri anlatılır. Estragon unutkandır ve her yeni gün neyi beklediğini unutur. Neyi beklediğini bilen, kararlı ve akıllı olan kahramansa Vladimir’dir. Sürekli beklerler hep aynı yerde, beraber ve hep aynı kişiyi: Godot’u. Ama Godot bir türlü gelmez. Eseri okurken ya da izlerken şunu düşünmeden edemiyor insan Vladimir mi olmak daha iyi, yoksa estragon mu? Yani farkındalık mı, bilinçsizlik mi? bana sorarsanız; Godot’ un hiç gelmediğini göz önünde bulundurursak Vladimir olmak daha can sıkıcı ama onun gibi kararlı ve inançlı olmak da güzel.
Düşündüm de, ben yaz boyunca Estragon olmayı tercih etmişim. Onun kadar unutkan değilim belki ama hep göz ardı etmişim beklediğim şeyi beklemeyi. Gün be gün unutkanlık baş göstermiş. İnsanın bir Vladimir’ i olmaya görsün; insanın davasını, amacını unutup yoldan çıkması ve hatta kaybolması işten bile olmasa gerek o zamanlar. Estragon benim gibi kaybolmadı. Onu, her Godot’u beklemeyi unuttuğunda ve kalkıp gitmeye yeltendiğinde uyaracak, ''Dur! Gitme, Godot’u bekliyoruz'' diyecek bir arkadaşı, vladimir’i vardı yanında. Pekiiiii, sen Vladimir-can, Biraz gecikmedin mi? Anlayacağınız üzere bana neyi beklediğimi hatırlatacak biri var artık. Teşekkürler Vladimir...

Son olarak eseri hiç okumayanlar için bir alıntı yapmak istiyorum;

~~Boş konuşmalarla zamanımızı harcamayalım!Fırsat varken bir şeyler yapalım! Her gün birilerinin bize ihtiyacı olmuyor. Aslında özellikle bize ihtiyaç duymuyorlar. Başkaları da daha iyi olmasa bile, aynı derecede bizim yaptıklarımızı yapabilirlerdi. Kulaklarımızda çınlayan şu yardım çığlıkları bütün insanlığa yöneltilmiş! Ama burada, zamanın bu anında, istesek de istemesek de bütün insanlık biziz. Çok geç olmadan bundan yararlanalım! Zalimce bir alın yazısının bize layık gördüğü iğrenç güruhu hakkıyla temsil edelim! Ne dersin? (Estragon hiçbir şey söylemez) Kollarımızı kavuşturup yardım etmenin iyi ve kötü yanlarını hesaplarken cinsimize kötülük etmediğimiz doğru. Kaplan hiç düşünmeden hemcinsinin yardımına koşar ya da çalılıkların kuytularına siner. Ama sorun bu değil. Sorun burada ne yaptığımız. Ve cevabı bildiğimiz için mutluyuz. Evet, bu uçsuz bucaksız karmaşada kesin olan tek bir şey var. Godot'nun gelmesini bekliyoruz. Ya da gecenin çökmesini. (Bir an) Buluşacağımız yere saatinde geldik ve bu da sonu işte. Aziz değiliz ama bu da sonu işte. Aziz değiliz ama buluşacağımız yere saatinde geldik. Kaç insan böyle bir şeyle övünebilir?

~~Ne zaman! Ne zaman! Günün birinde! Yetmez mi işte! Başka günlerden farksız bir gün dilsiz oldu, günün birinde de ben kör oldum. Günün birinde sağır olacağız. Günün birinde doğduk, günün birinde öleceğiz. Aynı gün, aynı an, size yetmiyor mu bu kadarını bilmek?

~~Ne kadar çok insan tanırsam o kadar artar mutluluğum. En zavallı yaratıktan bile çok şey öğrenir insan; zenginleşir, sahip olduğu nimetlerin önemini daha iyi idrak eder.
~~Dünyadaki gözyaşı miktarı sabittir. Ağlamaya başlayan biri için, bir yerlerde bir başkası keser ağlamayı. Aynı şey gülmek için de geçerlidir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder