12.09.2010

Gündöndüler

Hayat sürekli yeni, yepyeni kişiler veya şeyler getirecek değl ya, olmasın da. Bu gece de olduğu gibi. Mazi değil belki ama beş senesini doldurmuş bir geçmişten gelen eskimemiş yüzlerdi onlar. O geçmişin altına benimle beraber imzasını atan ellerdi. Yüreğime mühürlenen canlardı. Burak, özge, diğer özge, İlkay... O yüzler şimdi daha yaşlı ama hala güzel. Her birinin eli sıcak ve dostane hala. Canları belki daha yorgun, ezilmiş, törpülenmiş ama hala beni sığdıracak kadar büyük. Az önce dediğim gibi her birimizin imzası bulunan o eski defterleri karıştırdık biraz bu gece. Hayat seni biraz da bu eskilerinle seviyorum, bu eski püskü yaşanmışlarınla. Tüm o hayata tutunma çabasının arasında hayatımın kırık çatlak yerlerini onlarla doldurduğun için. Bölük pörçük hayatımı böyle bütün, anlamlı ve su gibi gelir geçer kıldığın için. Su gibi duru ve coşkun. Evet, en duru hallerimizle bulduk birbirimizi, kirlenmemiştik henüz ve öyle kaldık. Aynı dala tutunmuş kozalaklardık ve kelebek oluşumuzun en büyük şahidiydik birbirimizin. Yüreğimizin kelebek gibi başka gönüllere konduğunda da beraberdik. O gönüller ki, kimi aşağı ki mahalleden di, kimi karşı ki sınıftandı. Acemiydik, evet. Heyecanlıydık bu yüzden. Elimiz ayağımız dolandığında el verdik birbirimize. Düştüğümüzde yan yanaydık, kalkarken de. Düşmeler de dibe vurmalar da daha güzeldi dostlarla. Keyif aldığımız, eğlendiğimiz şeyler daha çoktu bu yüzden, ya da bize öyle gelirdi. Sadece bizce öyle gelen bir hayatımız vardı yani. Bu kader ortaklığı bu kadim alınyazısı bizi perçinleyen şey oldu. Yıllar sonra bir araya geldiğimiz şu vakitte anlıyorum bu sadece perçin değildi. Perçin ki, ikiyi bir eder sadece. Ama biz iki değildik ki. Ayrı bir birey değildik. Onları o yapan her şeyden bir şeyler de ben de vardı. Yüreğime teyellerle tutturulmuş, kumaşıma yamalanmış değildi hiçbiri. Onun kadar güzel gülüyorsam, onun kadar çapkınsam, onun kadar şakacıysam, biraz bencilsem, enteresansam, eğlenceliysem, aydınsam, vefasızsam hatta aşırıysam bazen, hepsi aynı toprağın ve aynı suyun mahsulü olmamızdandır. Aynı bahçenin gündöndüleriydik biz. Ayrılmış gibi gözüksek de kimse bilmez köklerimizin toprağın altında ve uçlarının diğerinkine bağlı olduğunu. Birimiz söküldüğünde topraktan, hepimiz kururuz. Birimiz susuz kaldığında diğerlerimizin de boynu bükülür, yaprağı dökülür. Ve baktığımız yine aynı güneşse ve uyandığımız gün yine aynı günse belki o kadar ayrılmamışızdır ha? Ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder